Yaşam dilediğinde soluk almaktan ibaret değildi. Kimsenin hayatı birbirinin aynı olmadığı gibi neşeleri, mutlulukları, hüzünleri, korkuları ve ümitleri de aynı olamazdı.
Hayat göründüğünün aksine acımasız olabiliyordu. Yesung'a uzaktan baktığınızda şanslı sayabilecek tüm özelliklere sahip olduğunu düşünürdünüz. Herkesin gözünde varlıklı bir ailenin şımarık, burnu havada biricik oğluydu. Ama aslında gerçek hiçte öyle değildi.
Babasını küçük yaşta kaybetmiş bir çocuktu Yesung. Kanadının birinin kırık olduğu dönemde annesine sığınmak, teselliyi onun şefkatli kollarında bulmak istemişti. Fakat annesi babasının ölümünü bir türlü kabullenemiyor kendini olanların gerçekliğine inandırmak istemiyordu. Bu yüzden kendine bir inkâr mekanizması oluşturup içinden çıkılamaz bir yola girdi. O günden sonra Yesung yaralı küçük bir çocuğun yapabildiği tek şeyi yaptı; etrafındaki herkese ve her şeye küsmek.
Baekhyun birkaç saat önce gerçeği tüm çıplaklığıyla öğrenmişti. Oradan ayrılmayı ve onu bir başına bırakmayı hiç istemeyerek de olsa kabul etmiş, çaresizce kendi evine dönmüştü. Anahtarı çantasından çıkararak usulca kapıyı açtı ve doğruca kendi odasına yöneldi.
Yarı aralık kapının önüne geldiğinde Chanyeol'u odasında görmeyi beklemiyordu.
Chanyeol sırtı kapıya dönük bir biçimde elinde Baekhyun'un tişörtünü tutuyordu. Baekhyun tam içeriye gireceği sırada Chanyeol'un tişörtünü kokladığına şahit oldu. Birdenbire ayakları yere çivilendi.
Yine ikilemde kalmıştı. Chanyeol'un ne yapmaya çalıştığını anlamıyor ne yapacağını kestiremiyordu. Hareketlerini gerçekten tuhaf buluyordu. Sesini çıkarmadan orada öylece dikildi. Chanyeol tişörtü getirmiş olduğu kirli sepetinin içine koydu ve yatağın örtüsünü düzelterek arkasını döndü.
"Ooo tanrım Baek sen miydin?" Chanyeol yalnız olduğunu düşündüğü için irkilmişti.
"Beni korkuttun." Kalbini tutarak derin bir nefes verdi. Chanyeol biraz önceki sersemliği üzerinden atar atmaz gözlerinin için parlamış ve kocaman bir biçimde gülümsemişti.
"Dönmene sevindim." Birkaç adımda Baekhyun'a yaklaştı.
"Geleceğini neden söylemedin?" diye sorduğunda elindeki çantayı adeta kaparcasına almıştı.
"Islanmışsın, yağmur mu yağıyor?"Baekhyun gözlerini kırpıp baş sallamakla yetindi.
"Bende sen gelmeden etrafı toparlayayım demiştim." Sepeti koluyla kalçası arasına sıkıştırırken devam etti.
"Akşam yemeği yemedin değil mi? Birlikte yiyelim. Şimdi gidiyorum, sende üstünü değiştir."
Chanyeol kendi kendine soru sorup yine kendi kendine cevaplamıştı. Baekhyun'un cevap vermesine müsaade etmemişti. Odayı terk edip kendini banyoya attığında yanaklarını şişirerek derin bir nefes verdi.
'Orada ne halt yiyordum ben. Umarım yanlış bir şey düşünmez.'
Çamaşır makinasının önüne diz çökerek sepettekileri bir bir içine doldurmaya başladı. Biraz önceki tişörte geldiğinde durdu sanki karşısında düşmanı varmış gibi; "Hepsi senin suçun bu kadar davetkar kokmasaydın başıma bunlar gelmezdi." Diyerek çamaşır makinasına attı ve kapağı sertçe kapattı. Yarım saat içinde Chanyeol, olağanüstü büyük bir hızla hazırlayabildiği ne varsa yaparak sofrayı donatmıştı. Kris bardaklara su doldururken Chanyeol ocaktan yeni indirdiği güveci sofraya yerleşirdi.
"Bu kadar şeyi ne ara hazırladın?"
"Senelerdir yemeğimi hep ben yaparım, alışkınım."
Kris, Baekhyun'un mutfağa girdiğini gördüğünde; "Sonunda evine dönebildin. Ev arkadaşımı Yesung'a kaptırdığımı düşünmeye başlamıştım." Kris'in kinayeli sözlerine Baekhyun çarpık gülümseyişle cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Suskun Sevgilim...
FanfictionKapat gözlerini ve bırak seni bastıran hislerini. Kapat gözlerini ve hiçbir şey için endişelenme. Eğer gözlerini kapatmazsan, konuşabileceğimizden daha fazla söz söyleyeceğim...