Baekhyun dün gece uyuyamadığı için üç saatlik otobüs yolculuğunu uyuyarak değerlendirmişti. Yanında Yesung varken bunu nasıl yapabildi, henüz kendisi için de bir muammaydı.
Otobüsün durmasıyla içerideki herkes ayaklanarak hızla dışarıya çıkmıştı. Baekhyun kargaşanın bitmesi için kısa bir süre araçta bekledi. Etrafında kimsenin kalmadığını anlayınca da yavaş adımlarla otobüsten indi.
Kris'in anlata anlata bitiremediği otele baktı. Bu sefer Kris abartmıyormuş diye düşündü. Bitki örtüsü bembeyaz bir boyayla kaplıydı, devasa boyuttaki çam ağaçları yol boyunca uzayıp gidiyordu. Tepeyi küçük şirin dağ evleri süslemişti. Burası huzur dolu tabiatla bir arada olabilmek için mükemmel bir konuma sahipti. Adeta cennetten bir köşeydi.
Baekhyun'un dudakları hafif bir tebessümle ayrıldı. Burası tahminlerinin de ötesinde bir güzelliği barındırıyordu.
Baekhyun zaman kaybetmeden anahtarın üzerinde yazılı olan odayı buldu ve içeri girdi. Duvarlar fil dişi rengine sahipti, odayı pencereden sızan ışık huzmesi aydınlatıyordu. Kapının hemen karşısında ahşap sade bir dolap ve iki yatak bulunuyordu. Cam kenarındaki duvara asılı lafların üstünde birkaç kitap ve cama dönüp iki berjer yine aynı fil dişi rengine sahipti. Yatağa doğru yürüdü açık kahve rengindeki nevresimin üstüne bıraktı kendini. Bugün fazlasıyla yorucu bir gün geçirmişti. Akşam yemeğine kadar birkaç saati vardı. Tüm bu zaman boyunca huzur verici sakinliğinin tadını çıkarır ve bir parça olsun dinlenebilirdi.
İnsan kalabalığı ve gürültüye maruz kalacak olmak bile içindeki huzursuzluğu kat be kat attırıyordu. Yabancı iki kişilik bir odada yalnız olmak onu garip hissettirmişti. Bir an önce Kris'in gelmesini istiyordu. Nerdeyse yarım saat geçmişti fakat görünürlerde kimse yoktu.
Kapının açılıp kapanma sesini duyduğunda yavaşça yattığı yerden doğruldu. Karşısında tedirgin bakışlarıyla kendisini izleyen Yesung'u görmeyi beklemiyordu. Burada ne işi vardı? Odaları karıştırmış olmalı diye düşündü Baekhyun. Gitmesini beklerken valizini çekerek yanındaki yatağa yerleştirdiği gördü.
Yesung Baekhyun'la aynı odayı paylaştığını öğrendiğinde küçük çaplı bir kalp krizi geçirmişti. Evren sonunda onu duymuş ve bir işaret göndermişti. Olaylar hızlı gelişmiş ve kendini Baek'le aynı odada bulmuştu. Onunla aynı havayı solumak, bir metre yakında olmak bile kalbinin heyecanla sıkışmasına yol açarken aynı odayı paylaşacak olmak ölmeden cennete düşmek kadar inanılmaz ve olağanüstüydü. Baekhyun'a bakmamaya özen göstererek valizinin fermuarını açtı.
Baekhyun sinirle Yesung'u elinden yakaladı onu kendisine bakmasını sağladı. Yesung karşında gördüğü yüz ifadesinden gergin olduğunu görebiliyordu.
"Ne var?" diyebildi sonunda sessizliği bozmak ister gibi.
"Burada ne halt ediyorsun?" tuttuğu eli bırakmış ve hızla cevap yazmıştı.
"Bilmem sence! Ne halt ediyor gibi gözüküyorum?" cevabı kinaye ve alay doluydu. Önüne döndü ve yarım kalan işini yapmaya devam etti. Kıyafetlerini doğru düzgün yerleştirmeye vakit bulamamış ve eline ne geçirdiyse valize tıkmıştı. Karman çorman olmuş giysilerini çıkarmaya koyuldu.
Baekhyun, Yesung'un elindeki kazağı hızla çekti ve yere fırlattı.
Baekhyun'un bu ani hareketi Yesung'u şoke etmişti. Hızla kafasını çevirdiğinde kaşları çatık öfkeden kudurmuş bir yüzle karşılaştı.
"Burası benim odam! Anladım mı? Çabuk defol buradan."Diye yazdı.
Cevapla birlikte Yesung kendini tutamadı ve sesli biçimde gülmeye başladı. Verdiği tepkiye bir nebze olsun sinirlenmemişti. Aksine Baek'in bu tavrı çok sevimli gelmişti. Tıpkı yeni sevgililerin atışması gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Suskun Sevgilim...
FanfictionKapat gözlerini ve bırak seni bastıran hislerini. Kapat gözlerini ve hiçbir şey için endişelenme. Eğer gözlerini kapatmazsan, konuşabileceğimizden daha fazla söz söyleyeceğim...