Hayat her zaman beklenildiği gibi gelişmez. Her tek düzeliğin içinde oluşan bir yırtık vardır bu yırtık büyüdükçe gerçekler yeni gerçek oluşturmaya başlar. Her yırtık yeni bir sen demektir. Hayallerin, amaçların... Fakat beklenildiği gibi olan tek şey: hayat bizim elimizdedir. Düşüncelerimiz ne kadar soyut olsa da bizi yönlendirdiği gibi hayata ,somutluğa ,yön verir. Adım adım fark ettirmeden. Son zamanlardan çıkardıklarımı bir düzlemde topladığımda benim hayatıma da asıl yönveren düşüncelerim olduğunu fark ettim. Akşamları evde yalnız kaldığımda annem ve babamın kavgalarını, okuldaki inanları ve bunlar gibi çevremde olan pek çok şeyi düşünürdüm sonra kendime baktığımda bu hayata ait değilim derdim. Kesinlikle bir yanlışlık olmalı. Ailemle benzer dış görünüşe sahip olsam da düşünce yapımız hiçbir zaman benzerlik göstermedi onların birbirlerine olan değişken davranışları ise beniz insanlardan soğutan başlıca etkendii kısacası küçüklüğümden beri düşüncelerim benim onlaara ait olmadığımı bağırıyordu. Leo ile olan ilişkim kendimi ne kadar sınırlamaya çalışırsam çalışayım ona olan ilgili düşüncelerimle gelişti. İlk andan dikkatimi çekmeyi başaran nadir insanlardan,ya da insanımsı varlıklardan, biriydi. Her ne kadar baktığımda beni etkileyici bir yapısı olsa da ; gerek saçları, gözleri, duruşu gerekse bakışları, tepkileri. İnsanı deli edebilecek tutumları ve anlaşılmazlığı, her zaman insanı kendinden uzaklaştıran egosu, konuşmasındaki iticilik; gözlerindeki aşağılama... Nedense hepsi birbirini içeren matruşka bebekler gibi birbirini saran ironi döngüsü. Görünen arkasındaki sayesinde ortaya çıkmış olanı beğenme ama arkasındakine duyulan antipati.
Ona sarıldığım an işte bu düşüncelerin bir ok tarzında beynime saplandığı anı getirdi. Fakat bu sefer bir şey yapamadım. Hareket ondan geldi benden ayrıldı, hiçbir şey söylemeden usulca odadan çıktı başı hiç olmadığı şekilde eğik ve gözleri bir o kadar düşünceliydi. Bilinmezlik bizi bir kez daha yutmuştu ve ikimizde savunmasızdık. Sadece birbirimize karşı duvarları kaldırmıştık sadece bir an. O an bana Leo için Rönesans olan andı. Ardından düşüncelerin verdiği ağırlıkla uykuya sarmalandım.
Bach'tan notalarla uyandım. Sesler yukarki kattan geliyordu. Zaten burda banyo olmadığı için yukarı kata geçmem lazımdı. Fakat bu notlar o kadar kuvvetli duygularla duvarları inletiyordu ki kendimi bir kapanda acı ile bütünlenmiş bir halde buluverdim. Kapı açıktı, salona girdiğimde bir piyanonun bulunduğunu fark ettim. Ve başında gözleri kapalı bir Leonard. O an gözlerini görmek yaşadıklarını tatmak onu benimsemek isterdim.
''Hissettmişsin. Demek hisler konusunda da yeteneklisin. Çok uğraşmayacağız demektir bu.''
''Güzel bir eser ama duygularınla harmanlamışsınsun. Ne saklıyorsun Leonard, ben yoruldum artık açık olmana ihtiyacım var savaşmak çok yorucun.''
'' Ne bilmek istiyorsun senin gibi iyiliğimi isteyen biyolojik bir ailem ya da bugüne kadar bana iyi koşullar sağlam bir ailem olmadığını. Bu tür denilen şey yüzünden öldürüldüklerini kız kardeşimle sekiz yıldır kendimiz bir şeyler yapmaya çalıştığımızı ne yaparsak yapalım bir daha aile olamayacağımızı normal bir hayatım olmayacağını bilerek boşlukta sürükleniyorum. İşte bana olan bu..''
Şaşırmıştım, böyle bir şey belki de beleyeceğim son şeydi. Onun o incinmişliğini görmek beni yaralamıştı. Normalde bu kadar uzun süre benliğini dışarı yansıtmazdı.
'' Ben yanındayım Leonard gerçekten konuşmak istersen seni dinlerim ama lütfen bunu daha fazla kendine yapma kendine zarar veriyorsun. Kendini çok fazla zıhrılılaştırma.''
Hafifçe gülümsemişti. gözlerinden yaşadığı denklem, çaresizlik onun da iyi olmadığının bir belirtisiydi. Güçlü gözüküyordu fakat altında zarar görmüş bir çocuk yatıyordu.
''Isabel'' dedi ve başını iki yana salladı ''Gerçekten büyük bir tehlikesin.'' dedi ve hafifçe gülümsedi.
''Ha ha ha çok konuşma adam kahvaltı hazırla.'' Şimdi Leo uzaylı görmüş köylücesine bana bakıyordu. ''Sende ciddi anlamda kişilik bozukluğu var.'' küçük bir kahkaha attı. Ve yine beni etkilemeyi başarıyordu. ''İzle beni şebek'' Diyip o şekr gülüşünü attı. böyle turuncu saçlarını eğdi ve yeşil gözlerini parlattı. Ahh o bana şebek demişti dimi. '' Şebekmiş hıh git aynaya bak da gör şebeği.'' derken mutfağa varmıştık. Çok hoş bir mutfaktı. Kırık beyaz dolaplarla çevrili hemen kapının karşısında siyah-gri-beyaz renklerin karışımından oluşan yemek takımı ve büyk bir pencere. Pencere tarafına oturduğumda denizin üstünde yeni bulutlarınarkasından çıkan güneş ışıkları dans ediyordu. Nerede olduğumuzu sormadığımı fark ettim. ''Leo söyle bakalım beni nereye hapsettin?''
Leo'ya baktığımda yumurtalarla cebelleşiyordu.Onun bu hali ufak bir kıkırtı kaçırmama sebep oldu. ''Çekil beceriksiz.'' diyerekten popomla onu ittim. yumurtaları güzelce kırarken tekrarladım. ''Leo neredeyiz biz?'' ''Şey bek bileceğini sanmıyorum Şu an Türkiye'deyiz.'' ''Sanırım duymuştum ama bizim oraya baya uzaktı diye hatırlıyorum. Çok verimli, doğal güzellikleri olan ve en önemlisi de Atatürk'ün kurduğu ülke.'' ''Vay canına sen gerçekten ayaklı kütüphanesin IB.'' gülümsedim. Atatürk beni en çok etkileyen liderlerden biriydi. Bir ara kafayı takıp odamın her yerine posterlerini yapıştırdığımı hatırlıyorum. ''Peki hangi şehirdeyiz?'' ''Sinop, Türkiye'nin en kuzeyi ve bence gizli bir cennet. Canım sıkıldığında heritadan seçtiğim yerleri araştırırım. Sinop denk gelmişti. O günden sonra bu evi aldım ve canım sıkıldığında hep buraya gelirim kimse bilmez burayı.'' ''Harika bir yere benziyor bence en kısa zamanda gezmeliyiz.'' diye bir emrivaki yaptım oda ''Tabi kahvaltıda sonra bakarız.'' dedi.Ardından benim yaptığım harika kreplerden ve buraya özel peynirlerden yedik. Kahvaltı harika geçmişti. Leo'yla hem didişiyorduk hem de arada gülüyorduk. Ardından bulunduğumuz yeri gezmeye başladık. Hava soğuk olduğu için buranın boş olduğunu söyledi yoksa çok insan gelirmiş yazları. Fakat bizim bulunduğumuz yerde ev yoktu baya uzağında vardı. Manzara çok güzeldi. Leo daha sonra bana merkezi göstereceğine söz verdiği için eve girmeyi kabul ettim. Bugün çalışmaya başlamadık ikimi için de güzel bir gündü ve yorucu. Benim hazırladığım yemeğin ardından herkes uykunun kollarına atıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHTAN
Teen FictionBilinmezlik her zaman en korkulan olmamış mıdır? Peki korkuttuğu halde seni çekiyorsa ve bunu durduramıyorsan... Her şey bir anda sarpa sarabilir. Bugün yatağınıza yattığınızda hayal ettikleriniz belki gerçeklerdir. Fakat gerçek hiçbir...