Dün gece Leo'nun beni ilk getirdiği odada uyumuştum. Bakınca buranın manzarası gerçekten cennetten çıkma gibiydi. Gün doğarken ve batarken kendimi doğa üstü bir yerde zannediyordum. Deniz, gökyüzü, dağlar ovalar. Burası nasıl bir yerdi? İçim mutlulukla doluyordu ama bir yandan da bilinç altım tekrarlıyordu bu seferki mutluluğun ne kadar sürecek? Dün Leo'yla ilk defa bu kadar güzel zaman geçirmiştik. Bugün çalışmalara başlayacaktık. Güneşin doğuşuna tanık olmamı da kendisi sağladı zaten. Pek erken kalkmayı sevmesem de hayatım boyunca hiçbir zaman güneşin sanatına karşı koyamadım beni her defasında tekrardan büyülüyordu. O renklerin harmanı, o yoğunluk, bir geçit gibi cennetten renkler gökyüzüne iniyordu sanki. Fakat kendimi diplerine gömemeden Leo beni tehdit etmişti. ''Benim yarı çiğ yumurtalarıma kalmak istemiyorsan aşağı insen iyi olur.'' Bunu derken gözümün önüne gelmişti yüzümü buruşturdum. Iyy. ''işte bundan bahsediyordum. 12 ye kadar sayıyorum geldin geldin gelmedin..'' Koşarak merdivenlerden atlıyordum ki ayağım yere takıldı evet yere doğru okudunuz birazcık yürüme konusunda sakar olabiliyorum. Kapaklanacakken uçtuğuma odaklandım havanın beni taşıdığını düşündüm ve uçuyordum. Sonra tavanda böcek görmemle bütün odağım dağıldı ve birden parkeyi boyladım. Leo sese geldi. ''Isabel heyy iyi misin? Sen buraya nasıl kapaklandın ya? Yalnız şu an kuyudaan çıkmış öcü kız gibi gözüküyosun.'' Öküzcük geri döndü lütfen bir alkış alalım. Ona bakmadan silkelendim ve ayağa kalkmaya çalıştım ayak bileğimi burkmuştum büyük ihtimalle ama alışkın olduğum için pek sorun etmedim Leo öküzüne daha fazla rezil olmaya gerek yoktu. Bu arada sevgili bilinç altım seni unutmadım şom düşünceli. Kendime kahvaltı hazırlamaya başladım öküzcüğe yok bu sefer. Kesin iyi davranmasının tek sebebi dayanılmaz yemeklerimdi acaba yemeklerimden mahrum bırakırsam napacak çok da fifi. Kendime güzel bir peynirli yumurta yaptım böyle peynirleri akıyor uzuyor falan. Şeftali suyu da aldım dolaptan yemeye başladım. O arada Leo kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. Maskemi çıkartmadan afiyetle yumurtamı yiyordum. ''Benimki hani?'' Şaşkın bir ifadeyle ''Aa, göremiyor musun yoksa?'' dedim durumu çakmış olacak ki '' Hayır görüyorum diyip önümden tavayı aldı eh bizim tava da sıcacık yandı elleri. ''Yasak elmeya el uzatma yakarlar.'' dediğimde elini soğuk suya tutuyordu. Eğlenen ifadelerinden biriyle ''Her yasağın bir çiğneyeni olmalı en büyüğünü çiğnedikten sonra küçükler ne yazarki?'' ''Neymiş o büyük elmamız?'' ''Yakında büyük bir zevkle yiyeceğim ve sen en büyük tanığı olacaksın, dört gözle bekliyorum.'' diyip göz kırptı ardından kalbimi yakan gülüşlerinden birini attı. Acaba şimdi neyden bahsediyordu baya da merak etmiştim. O arada her defasında içime duyguların akın etmesini sağlayan sesiyle ''Merak etme kadın kahvaltı hazırla'' diyip beni güldürmeyi başardı. Neyse bu beceriksiz beceremez diyip ona da benimkisinin aynısından yapıp çağırdım. ''Ohh valla mis gibi kokuyo kız becerikli çıktın sen.'' ''Çok konuşma acıdım da yaptım akşama öğren de kendin yap.'' dedim tüm soğukluğumla. Kaşlarını çattı fakat bir şey söyleyemeden şeftali suyumu kaptım ve salona geçtim.
Salonda bulunan büyük ekran televizyonu açtığımda hiç şaşırmayacağınız üzere Türk Kanalları'yla karşılaştım. Biraz gezindikten sonra Türkçe altyazılı bizim dizilerin olduğu bir kanal bulduğumda ''Vuhuuuu! Türkleri seviyorum!'' Uzakta olunca insanın kendi memleketine ait bir şeyler bulması gibi bir şey yok. Normalde bu dizileri pek sevmesem de cinayet konulu bir tane vardı bunu severdim. Bayağı ekşınlı geçiyordu yanık ceset falan buldukları cinayeti izlerken Leo geldi. ''Gerçekten bunu izlerken bir şeyler içebiliyor musun? Daha sindirememiştim bile.Iyy.'' Leo'ya ters bir bakış attım. Koskoca Leonard Brain alt tarafı yanık bir cesetten olan şeyden iğreniyor. Sonra gülmeye başladım hatta kahkaha atmaya. ''Bana işkence etmeyi düşünen acımasız ruhsuz Leonard Brain yanık bir cesetten iğreniyor hem de gerçek olmamasına rağmen.'' Gerçekten komikti. Hassaz bir buz dolabı voav. ''Sana işkence etmek benim için bir zevk olacaktı Isabel istersen hala o yöntemi seçebiliriz.'' Soysuz köpek. Yine o ruhsuz gülüşünü attı. Yanık bir ceset haline gelesiceye bir ders vermek lazımdı geçen gün odaklanınca güçlerimi kullanabildiğimi öğrenmiştim denemekten zarar çıkmazdı değil mi? Fakat denediğimde bayılacak gibi içimden bir şey çekiliyormuş gibi olmak beni zorluyordu. Enerji yönlendirmek çok acayipti özellikle o kurduğum oda inanılacak gibi değildi hayatımda ilk kez öyle şeylerle uğraşan biri için hem de o an transa geçmiş gibiydim. Bu sefer odaklandım. Leonard'a baktığımda telefonuyla uğraşıyordu. Teninin üstünde kıvılcımlar çıktığını düşündüm. Bir anda arttırdım.Gözlerimi kapadım. Daha da arttırdım. Sonra sesini duydum. Uzaktan geliyordu sanki. ''ısabel, yavaşla Isabel, aç gözlerini.'' Fakat içimden arttırdıkça arttırmak geçiyordu. Daha daha ve dahasını. Gözlerimi zorla açtığımda Leo'nun etrafı oturduğu tekli koltukla beraber ateşle sarılıydı. Fakat kendisi capcanlı duruyordu hiç de acı çekiyormuş gibi görünmüyordu. Aslında her zamankinden daha çekici görünüyordu. Gözleri koyu yeşil saçlarından çıkıyormuş gibi alevler. İçini yansıtıyordu o alevler onun. Alev alev yanmıyordu benim gözümde kalbimde. Ateş, her zaman kendine çeken tehlike. Yanacağını bile bile gözlerin ona kilitlenir sonra sulanmaz mı. Etkiler düşündürür seni sonra canını yakar. Ama o olmazsa hayatın ne anlamı kalır ki hem hayatta olur mu ateşsiz. Olmaz, onsuz olmaz.
Ateş dağıldı ve bende kendimi pofuduk koltuğa bıraktım bu şey bir anda seni evrenin sahibiymişçesine hissettiriyor sonra içindeki tüm enerjiyi sömürüyor. Tek diyebildiğim ''Nasıl sana bir şey olmuyor?Yanmalıydın...'' ''Aptalın tekisin Isabel! Gerçekten yanmamı mı istedin? Sana inanamıyorum. Bir de gelmiş neden yanmadığımı soruyorsun. Çünkü sen kendi başına hiçbir şey bilmeden içindeki tüm gücükullanırken ben kendimi koruyabiliyorum. Kendini müthiş sanıyorsun değil mi? Ben senin aurandan bile ne yapacağını anlarım! Fark etmeseydim senin gibi bir acemi yüzünden küle dönüşecektim! Aptal!'' Bunları bir çırpıda söylemişti, bir kelime edemeden yukarıya çıktı ama o yeşilliklerindeki öfke beni boğuyordu düşündükçe. Haklıydı aptalın teki olabiliyordum bazen. Yinne berbat etmiştik yine ve yine. İçimizde tutamadığımız dürtüler ilişkimize yön veriyor, bizi aptal ediyor mahvediyordu. Biz aynı hücreye atılmış iki suçlu gibiydik. Düşüncelerimiz müebbet yemişti, ruhumuz bu dünyaya sıkıştıtrılmış ve kalbimiz o fırtına öncesi sessizliğin son notalarını çalıyordu eşsiz tınısında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHTAN
Teen FictionBilinmezlik her zaman en korkulan olmamış mıdır? Peki korkuttuğu halde seni çekiyorsa ve bunu durduramıyorsan... Her şey bir anda sarpa sarabilir. Bugün yatağınıza yattığınızda hayal ettikleriniz belki gerçeklerdir. Fakat gerçek hiçbir...