Bölüm 15: Güneş'im Misin?

9 2 0
                                    


Küçük hıçkırıklarla sarsılıyor bedenim. Bıkmışlık ele geçirmiş tüm duygularımı. Yeter diyor benliğim yeter kara dünya yeter, nerede benim güneşim? Aydınlığa ulaşamayacak mıyım ben? Düzelmiyor hiçbir şey, o gitti ben de gittim benden. Hapsettiler sanki beni hiçliğe. Krizlerimde beliren o çocuğu da hiç görmediğime eminim. Hatırlanmayacak gibi değildi. İçimde sebepsizce ona karşı bir güven beliriyor. Ona sığınmak istiyorum, ama yoktu ki gerçekse hani nerede, neden gelmiyor? Yalnızlığa mahkum muyum ben?

Krizlere alışmaya başladım, hatta talep eder oldum, müptelası oldum bu lanetin. Çıkmıyor kafamdan duvarlara çarpıyorum artık hiçbir şeye yaramayan bu lanet kafayı. Bir yandan da çığlık atıyorum. Bıkmışlığımı boşaltıyor her feryadım, bir nebze olsun dindirmeye çalışıyor kendi kendime açtığım yaraları ruhumda.



Hızlıca açıldı odanın kapısı. ''Serin!'' diye gürledi Sinan Bey. ''Kendine gel! Hastanede, odandasın, ben doktorun yanıdayım, odada şu an sadece sen ve ben varız başka kimse yok!'' biliyorum Allah'ın cezaları biliyorum kafamın içinde çıkmıyor gitmiyor aklımdan. ''Çıkar o zaman aklımdaki şu turunçu! O kadar biliyorsan sen yap, aklıma gelip duruyor, direk öldürün beni başka bir şey istemiyorum. Dayanamıyorum bu görüntülere. Durmak bilmiyorlar!'' yoruluyorum düşüyor, siniyorum duvarın kenarına. Beynim çatlamaya başlıyor. Göz yaşlarım kuruyor akıtamıyorum. ''Tamam halledeceğiz, güven bana.'' diyor bir yandan da ağabey şefkatiyle sarılıyor bana. Güveniyorum aslıda ona onun gibi bir doktorum olmasa bunların altından hiç kalkamayacaktım bunun farkındayım. İlk tespiti de kendisi yapmıştı. Ona açılmam aslınca çok zordu. En başta hastaneye yatırılmaktan korkmuştum. Kendimi tanıyordum. Böyle bir şey çıkacağını biliyordum. Şimdi ise buradaydım, fakat bırak korkuyu huzur dolduruyordu burası içimi.


''Sinan Ağabey yapamıyorum artık. Lütfen izin verin başvuralım şu programa. Ölümden ne farkı var benim yaşamımın. Yine bu dünyada değilim belki o turunç kurtarır beni dedim, ama bak yine takıntı yaptım. Görüyorsun değil mi? İflah olmam ben be ağabey.'' Sinan Ağabey bir bakıyor bana kısıyor gözlerini, biraz kınayıcı bir bakış yaratmak amacı, altında yatan hüznü görebiliyorum, insansı duyguları var içinde bir zamanlar bende olan duygular bunlar şimdi ise hiçbir iz kalmadı bu duygulardan. ''Bana bu sözü mü verdin sen? Nerede benim güçlü Serin'im? Biz yıkacaktık hani seninle bu dünyayı. Güveniyorduk birbirimize. Senle yepyeni bir çağa başlamayacak mıydık? Ne oldu o planlar?'' hüzünlü bir gülümseme geçiyor gözlerimden, hatırladım o günü ama benden bir parça mı kalmıştı içimde ki sözlerimden kalsındı? Yoktum ki ben artık. ''Benden geriye parça kalmamış, söz diyorsun...''


''Sadece biraz daha güzelim bana izin ver elimden geleni yapacağım. Olmadı gördüğün yerlere beraber gideceğiz. Söylediğin ismi araştıracağım hepsini bir kez daha araştıracağım sadece bana söz ver, kendine bir şey yapmayacaksın!''

Aslında merak içinde ölmektense biraz daha bu hayallerin içine atabilirdim kendimi. Uyuşuyordum zaten bir süre sonra. ''Tamam ama bir kriz daha gelirse başvuru yapacağına söz vereceksin sen de.'' derin bir nefes aldı. O da biliyor bu kargaşa da çoktan kaybolup yok olduğumu. Kararlı kahvelerini dikiyor gözlerime, karşı dağları yıkacak bir of çekiyor. ''Tamam, sen nasıl istiyorsan öyle olsun.'' gülümsüyorum içten bir gülümseme bu. Ölümün huzuru, güzelliği doğmuş içine... ''Anlaştık ortak.'' göz kırpıyorum eski alaycılığımı hatırlatan bir şekilde. Kafasını sallıyor. Sessizliğe gömülüyor. Ve çıkıyor yavaşça odadan. O da mı sessiz gidenlerden acaba? En çok da sessiz gidenler yakıyor canı nasıl olsa.

RUHTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin