"Lucie'yi çok yorma tamam mı bebeğim?"
Woo çoktan Lucie'ye odaklanmış başını sallarken elindeki çatalı tabağına bıraktı. Sandalyeden zıplayıp ayağa kalkarken Lucie'ye doğru koşturdu. Lucie, on dokuz yaşında Fransız bir genç kızdı. Birkaç sene önce buraya taşınmış, tek başına yaşamaya çalışıyordu. Bir arkadaşım tanıştırmıştı bizi, daha önce Fransa'da da çocuk bakmıştı, bu konuda bilgiliydi. Biz de ihtiyacımız olduğunda Woo'ya bakması için onu çağırıyorduk. Çok nazik ve akıllı bir kızdı, Woo'yla çok iyi anlaşıyorlardı, Woo ona hayrandı. Küçük oğlum şimdiden güzel kızları gözüne kestirmeye başlamıştı.
"Lucie! Babamla odama bulut çizdik, bakmak ister misin!?"
Woo Lucie'yi elinden tutmuş merdivenlere çekiştirirken onlara bakıp gülümsedim. Lucie güvenilir biriydi, bize çok faydası dokunuyordu. Woo şimdiden birkaç Fransızca sözcük öğrenmişti onun sayesinde, hatta Woo sayesinde ben de öğrenmiştim.
"İyi eğlenceler Jimin!"
Lucie'nin sesi Woo'nun kahkahalarına karışırken derin bir nefes aldım. Üstüme siyah kadife ceketimi geçirirken telefonuma göz attım. Kapıya ilerlerken seslendim.
"Çok geç kalmayız, bir şey olursa arayabilirsin!"
***
Taehyung son günlerde fazlasıyla gergindi, onu rahatlatmak istiyordum. Güzel bir yemek yiyebilirdik, sonra da biraz kafa dağıtıp yürüyüş yapardık. Ofisine gidene kadar bütün planlarım buydu.
İki katlı binaya girerken gülümseyerek güvenlik görevlisine selam verdim. Merdivenleri yavaşça çıkarken parmaklarımla soğuktan kabarmış saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum. Saçlarım için çok uğraşmıştım, şu anda berbat duruyorlardı.
Bunu boşverip ikinci kata geldiğimde etrafıma baktım. Her zamankinden daha boş duruyordu, saat sekizi geçiyordu. Çoğu kişi mesaisini bitirmiş olmalıydı. Adımlarım Taehyung'un odasına yönelirken gülümsedim, onu özlemiştim. Uzun zamandır burayı ziyaret etmiyordum, eskiden vakit bulduğum her an gelirdim ve Taehyung bu sürprizlerimi çok severdi.
Odasının önünde durduğumda içimi garip bir heyecan sardı. Burada bir sürü şey yaşamıştık, geç saatlerde kimse yokken bir çok kez sevişmiştik. Aklıma dolan görüntülerle yüzümü kaplayan sırıtmaya engel olamadım. Onu seviyordum.
Kapıyı aralayıp içeriye baktığımda hissettiğim heyecan toz bulutu gibi dağıldı. Taehyung yoktu. Oda boştu. Neredeydi? Etrafıma bakınarak odadan çıktım. Diğer yerlere bakmak istedim, belki başka odada olabilirdi. Bir sürü odaya girip çıktım, onu bulamadım. Hevesim kırılmıştı, evde de değildi; olsaydı Lucie beni arardı.
İçimde bir hüzün yayılmaya başlarken merdivenleri yavaşça indim. Yoktu, gitmeye karar verdim. Dışarıya çıktığımda esen soğuk rüzgarla gözlerim yaşardı. Oturup ağlamak istedim. Neden bir türlü vakit geçiremiyorduk? Neden buna izin vermiyordu?
Binanın sağına döndüğümde onu görmeyi beklemiyordum. Onu o şekilde görmeyi beklemiyordum. Olduğum yerde durdum, duvarın kenarına sindim, ona ve yanındaki kıza baktım.
Taehyung'un parmakları arasında bir sigara vardı. Yıllar önce benim için o sigarayı bırakmıştı. Yanlış görmeyi diledim.
Genç bir kız vardı karşısında, duvara yaslanmıştı. Uzun boyluydu, bacaklarını saran dar kot bir pantolon giymişti. Beyaz teni ışıklar altında parlıyordu. Omuzlarında Taehyung'un bu sabah giydiği ceket örtülüydü. Ceketin üzerinde uzun kıvırcık siyah saçları dağılmıştı. O gerçekten güzeldi.
