Soğuktan donmamak için bir süreden sonra o sokaktan çıktım. Saat kaçtı, bilmiyordum. Telefonum sokağın herhangi bir yerinde kalmıştı, aynı şekilde ceketim de. Etrafta pek insan yoktu ,saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Yağmur her an yeniden başlayacak gibi duruyordu.
Soğuktan ve acıdan titriyordum. Eve gitmek istiyordum, eve gidip hiçbir şey olmamış gibi eşimin ve çocuğumun kolları arasında ısınmak istiyordum. Kendimi çok savunmasız hissediyordum. Her an yoldan geçen bir arabanın önüne atlayabilecek bir ruh halindeydim.
Eve vardığımda soğuktan uyuşmuş parmaklarımla kapının şifresini girdim. Kapı sesli bir şekilde açılırken yutkundum. Berbat görünüyor olmalıydım, Taehyung benden daha fazla tiksinecekti.
Titreyen vücudumla içeriye girerken sıcak havayı derin bir şekilde içime çektim. Gerçekten çok üşümüştüm. Etraf boş gözüküyordu. Şu anda Taehyung'u görmek istemiyordum. İstediğim şey bir duş alıp Woo ile birlikte derin bir uyku çekmekti. Hiç uyanmayacağım bir uykuya dalmak istiyordum.
Mutfaktan hızlı adımlarla çıkan bedenle olduğum yerde kaldım, kıpırdayamadım. Taehyung koşarak bana yaklaştığında ona bakmadım. Küçük, suçlu bir çocuk gibi başımı eğdim ve gözlerimi yere diktim. Ona bakmak istemiyordum.
Tam önümde durdu. Elini uzatıp çenemden kavradı, yüzümü kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı. Yüzünde endişeli, daha çok afallamış bir ifade vardı. Uzun süre yüzüme baktı, nefes alış verişleri hızlandı. Sonra yaralı dizime baktı, soğuktan titreyen omuzlarıma baktı, ağlamaktan mahvolmuş gözlerime baktı. Korkusunu hissettim.
"Ne oldu sana? Tanrım! Jimin, bu halin ne!? Ne oldu sana!? Kim yaptı bunu?" bağırmaya başladı, belli bir süreden sonra kulaklarım onun sesini algılamayı reddetti. O bağırmaya devam etti, ben de ruhsuz bir şekilde onu izledim. Ruhum çoktan toprağın altına girmişti.
Kollarını omuzlarıma sarıp kendine çekerken sıkıca sarıldı bana. Üşüyordum hâlâ. Çok üşüyordum, titrememi durduramıyordum. Bunu fark etmişçesine daha sıkı sardı kollarını. O an gülmek istedim. 'Senin suçun, senin yüzünden' diye bağırmak istedim. Bunun yerine sadece gözlerimi kapattım. Sorduğu şeylere cevap vermedim.
Gözlerimi kapatınca oluşan karanlıkta ilk o kız belirdi, sonra yanında Taehyung. Dudakları, elleri ve içtikleri sigaralar geçti gözümün önünden. O kıza olan bakışları aklıma geldi. Midem bulandı. Kaçmak istedim, koşmak ve yine kaçmak istedim.
Taehyung hâlâ bir şeyler söylemeye devam ediyordu, gözlerimi açtım, dolu gözlerimle ona baktım. Kollarını ittim, uzaklaştırdım kendimden. Acılarım gözyaşlarıma karışıp süzüldü yanaklarımdan, ben de kaçtım yine. Koştum yukarı kata, odamıza doğru koştum.
Ona bakacak cesaretim yoktu, onun yalanlarını duymak istemiyordum.
***
Onu seviyordum, ona muhtaçtım. O başkasına gitse de, başkasını istese bile bu benim duygularımı değiştirmeyecekti. Asla ondan vazgeçemezdim, onu istiyordum, onsuz yapamazdım. O benim eşimdi, annemdi, babamdı, kardeşimdi, arkadaşımdı. O benim ailemdi, o benim her şeyimdi.
Onun için mücadele etmeye hazırdım, onu kaybedemezdim. Dünyasında sadece ben olmalıydım. Kanımda dolaşan farklı hisler vardı. Bir anda ağır basan kıskançlık bana yön verdi. Başkasına gitmesine izin vermeyecektim.
Bornozumu sıkıca sardığım bedenimle banyoda duruyordum. Islak ve yıpranmış saçlarıma baktım, bakımsız çökmüş yüzüme, yara olmuş ellerime... Her şey ortadaydı, onun aşık olduğu Jimin gitmişti. Eski Jimin, şu an olduğundan daha iyiydi. Her anlamda daha iyiydi.
Kızarmış gözlerimi sildim sertçe, ağlamak istemiyordum. Artık değişmem lazımdı, bunu ailemiz için yapacaktım. Beni ve Woo'yu yalnız bırakamazdı.
Derin bir nefes alarak cesaretimi toplamaya çalıştım. Banyo kapısını açıp dışarı çıktığımda endişeli yüzüyle kapının önünde duran Taehyung'a baktım. Yutkundum, yavaşça ona yaklaştım.
Benden hızlı davranıp beni kendine çekti. Kollarıyla sıkıca sardı bedenimi, sadece bedenimi sardı, ruhumu değil. Ona sarılmak istedim, ellerimi kaldırdığımda duraksadım, yaralı avuç içlerime baktım. Ellerim öylece havada kalırken Taehyung'a baktım. Gözleri kapalı, başı omzumda duruyordu, gözlerim yanmaya başladı. Kollarımı sardım ona, ellerimi değdirmedim hiç. Beni biraz daha çirkin bulsun istemedim. Gözlerimi kapattım.
"Benimle konuşmayacak mısın?" fısıldadı kulağıma doğru. Başımı iki yana salladım yavaşça. Neyi konuşacaktım ki?
Dudakları değdi yanağıma, ruhum kırıldı biraz daha. Kendimi engelleyemedim, ağlamaya başladım istemsizce. Anlamış gibi daha sıkı sarıldı bana, hep böyle sarılsın istedim, sadece bana sarılsın, hiç bırakmasın istedim. Ağlamam daha da şiddetlendi.
Beni yatağa götürdü, gözyaşlarımı silmedi, ben de ağlamaya devam ettim. Üstümdeki bornozu çıkardı, ona muhtaç bir çocuktum ben, o olmasa kendime bakamayacak gibiydim. Giydirdi beni, kalın kıyafetlerle sardı bedenimi. Bir ara öptü kanamış dizimden, yara bandı yapıştırdı. Hâlbuki benim ihtiyacım olan yara bandı kendisiydi. Dizim de, yüreğim de sızladı. Saçlarımı kuruladı, taradı dikkatlice. Kafa derim acıyordu, saçlarımı yolmuştum. Önceden her bir telimi tek tek sayan adam fark etmedi bunu, fark etmedi saçlarıma nasıl kıydığımı, nasıl acı çektiğimi.
Yatırdı beni göğsüne, üstüme yumuşacık battaniyemizi örttü. Ağlamamı durduramadım, gözlerimi kapatmış sessizce ağladım uzunca. Boynundan parfüm ve sigara kokusu geliyordu, o kızla içtiği sigaraların kokusu. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan, daha şiddetli ağladım.
O da hiç bırakmadı beni uyuyana kadar. Sırtımı okşadı, alnımı öptü, yanaklarımı öptü.
"Sana yardım etmek istiyorum, bana anlat Jimin. Ne oluyor bana anlat, atma böyle içine..." mırıldanmalarına karşı sessizliğimi korudum. Gözlerimi hiç açmadım, dakikalar geçti. Uyuyormuş gibi davrandım.
"Hepsi geçecek, söz veriyorum. Kim canını yaktıysa mahvedeceğim onu."
"Bir daha kaçma benden, yapma böyle. Delirecektim Jimin, korktum."
Öptü dudaklarımdan usulca. Bir daha ve bir daha öptü. Dudaklarımdan ayak parmak ucuma kadar sızladı bedenim. Gözlerimi araladım kısıkça, bana bakıyordu o da. Uyumadığımı biliyordu.
"Canım acıyor." fısıldadım gözlerim buğulanırken. Gözlerine baktım. Bu karanlık odayı aydınlatan şey Taehyung'un gözleri ve açık camdan içeri vuran sokak lambasının loş ışığıydı.
"Lütfen konuşmak istemiyorum bu konu hakkında. Unutalım bugünü, unut bu halimi."
Gözümden akan bir yaşa bastırdı dudaklarını, öptü gözümün altını. Başını salladı sonra, gözlerini hiç çekmedi benden.
Kapattım gözlerimi yorgunlukla. Hissettiğim tek şey yüzümde hafifçe gezinen dudaklardı, sahi ne kadar zamandır böyle öpmüyordu beni?
Onun kokusuna karışmış yabancı kokuyu içime çeke çeke uyudum o gece. Hiçbir şey olmamış gibi davranmasına izin verdim. Kollarım arasında bir yabancı varmış gibi hissettim bazen, buna rağmen benim evim orasıydı. Vazgeçmedim ondan.
Ertesi sabah uyandığımda ağır bir uykuya dalmıştı. Ve benim kalkıp yaptığım ilk şey uzun süredir banyoda duran saç boyasını kullanmak oldu. Siyaha büründüm yine, onun için. Beni biraz daha sevmesi için.
Her şeye yeniden başlıyordum. En başından, onun tanıştığı ilk Jimin olacaktım, delicesine aşık olduğu Jimin.
