Elimde hissettiğim hafif dokunuşlarla gözlerimi zorlukla araladım, bir anlık nerede olduğumu algılayamadım. Yorgun hissediyordum, başımı kıpırdatacak kadar enerjim yoktu. Kolum sızlıyordu. O sırada elimi uzun bir el kavradı ve görüş açıma Taehyung girdi. Saçları dağınıktı, onu en son gördüğümde üstünde olan gömleği vardı tek farkı daha kırışıktı, yüzü çökmüş duruyordu.
Diğer elini alnıma uzatıp gözlerime giren siyah saç tutamlarımı geriye doğru itti. Boğazım kurumuştu ve ağzımı açmak dahi zor geliyordu.
"İyi misin? Nasıl hissediyorsun?" Taehyung'un sorularına cevap vermek için dudaklarımı araladım. "Su..." fısıltıdan farksız çıkan sesimle Taehyung hemen geri çekilmiş, yanında duran bardağa su doldurmuştu. Başımı çevirip etrafıma göz attığımda hastanede olduğumu anladım. Kolumdaki ağrının sebebiyse takılı olan serumdu.
Taehyung doğrulmama yardımcı olurken elindeki bana birkaç yudum su içirdi. Ağzımdaki kötü tat yok olurken boğazımdaki yumru biraz daha azaldı. Yorgunlukla kendimi yeniden yatağa bıraktığımda Taehyung'a baktım. "Ne oldu bana?"
Taehyung yeniden bir eliyle elimi kavradı. Diğer elini de yanağıma yerleştirdiğinde onu itecek enerjiye sahip değildim. Sertçe yutkunduğuna şahit oldum. "Sabah eve geldiğimde çok ateşin vardı, baygındın. Biz de buraya geldik. Üşütmüşsün biraz, şimdi iyi hissediyor musun?"
"İyi hissetmiyorum Taehyung." Gözlerinin içine baktım, gözlerimdeki kırgınlıkları görmesini diledim. "Hiç iyi değilim. En başında hasta olmamı umursamıyordun, şimdi neden buradasın? Beni yalnız bırakıp gitsene, işlerin daha önemli değil mi? Yalancıyım ben zaten senin gözünde."
Taehyung'un yüzü kızarmaya başlarken bunun neyden kaynaklandığını anlayamadım. Gözlerini kaçırdı benden, elimi bırakmadı, yanağımdaki elini geri çekti. Birkaç saniye sonra bana döndüğünde kaşlarını kaldırdı. "Bunları şu anda konuşmak istemiyorum."
Elimi geri çektim hızlıca, üstümdeki uyuşukluk gittikçe azalıyordu. Her şey geri dönüyordu, hissettiğim berbat şeyler tek tek geri dönüyordu. Gözlerimin yaşardığını hissettim, ben de gözlerimi kaçırdım. Aramızda gergin bir sessizlik oluştu ama çok uzun sürmedi.
"Yemek yemiyorsun artık değil mi?" Şaşkınlıkla bakışlarımı ona çevirdim. Bunu farketmiş miydi? Benimle bu kadar ilgileniyor muydu? Gözlerimdeki yaşları zorlukla tutuyordum. "En başından beri farkındaydım Jimin. Yıllardır seninleyim, seni tanıyorum."
Sıcak yaşlar gözlerimden süzülmeye başlarken onun o bakışlarına katlanamadım daha fazla. Gözlerimi kapattığımda sessizce gözyaşı dökmeye devam ettim. Taehyung'un kuru dudaklarını alnımda hissettim, fısıldadı. "Neden bunu yapıyorsun kendine?"
Söyleyemedim, o kız gibi olmak için diyemedim. Güzel olmak istiyorum senin için diyemedim. Evliliğimizi kurtarmaya çalışıyorum diyemedim. Beni sevmeni istiyorum diyemedim. Birkaç dakika sessizce durduktan sonra ıslak gözlerimi araladım. Taehyung'a baktım.
"Dün gece nerede kaldın?"
Taehyung sorumla birlikte duraksadı, afalladığını yüzünden görebiliyordum. Yanağımı öpmek için bana yaklaştığında kendimi ondan uzaklaştırdım. Gözyaşlarım daha şiddetli akmaya başladı. "O kızın yanına mı gittin?"
Bana öyle bir baktı ki, bu bakışı ölsem dahi unutamazdım. Uzunca baktı, çok şey anlatmak istercesine baktı. Ardından güldü, buruk bir gülüştü bu. Yutkundu, elini geri çekti. Elini yumruk yapıp sıktığında hızlıca ayağa kalktı. Kapının yanındaki kahve tonlu koltuğa bir tekme savurdu ve tek kelime etmeden odadan çıktı.
***
Hastaneden çıktığımdan beri Taehyung yüzüme bakmıyordu, benimle gerekli olmadıkça iletişime geçmiyordu. Ruhum kaybolmuş gibiydi, artık ağlamakta bile zorlanıyordum. Çok ağır hislerin altındaydım, nefes almak bile zordu. Dayanmaya çalışıyordum, dayanmaktan başka bir seçeneğim yoktu.
"Bu akşam sergi var, bilet almıştık..." Taehyung'un çalışma odasında kapının önünde dikilmiş ona bakıyordum. Bu sergiye gitmemi ne kadar çok istediğimi biliyordu ve biletler satışa çıkar çıkmaz ikimiz için de bilet almıştık. Aramız kötü olsa da beni yalnız bırakmaz sanıyordum.
Elindeki dosyayı bırakıp gözlüklerini çıkardığında kızarmış gözlerini ovuşturdu. Bana bakmadı bile, önünde duran kahve dolu bardaktan birkaç yudum içti. Bileğindeki kol saatine baktı. "Arabayla git."
Ona bakmaya devam ettim, kalbim olabilirmiş gibi daha çok kırılıyordu. Derin bir nefes alıp elimi saçlarımdan geçirdim, birkaç saç tutamının elimde kaldığını fark ettim. Gittikçe güçsüzleşiyordum. "Gelmeyecek misin?"
Elimdeki saçları yere silkerken ona baktım, bana bakmamakta ısrarcıydı. Eline başka kalın bir dosyayı alırken gözlüklerini taktı. Başını iki yana sallayıp ona yılbaşında aldığım kalemle bir şeyler yazmaya başladı. "Gelmiyorum. Git sen."
Bunun benim için ne kadar özel olduğunu biliyordu, böyle yerlere onsuz gidemeyeceğimi biliyordu. Beni daha fazla kıracağını biliyordu, ama yaptı. Vücudumdaki sızıyla birlikte odadan çıkarken nefes almaya çalıştım. Artık beni boğan şey onun elleriydi, onun sözleriydi, bana olan bakışlarıydı.
***
Üzerimde siyah saten bir gömlek, siyah pantolon ve siyah saçlarımla cenazeye gelmiş gibi duruyor olmalıydım. Umrumda değildi. Kendimi böyle iyi hissetmiştim, gömleğimin bazı yerlerinden içim gözüküyordu ve dar pantolonla vücut hatlarımı biraz daha öne çıkarmıştım. Bu gece kendimi biraz daha iyi hissetmek istemiştim, hepsi bu.
Elimde yarısı kokteyl dolu bir bardakla gezerken beni yalnız düşüncelerimden ayıran bir tablo gördüm. Adımlarım anında ona doğru yönelirken büyülenmiş gibiydim. Bu kesinlikle gördüğüm en iyi sanat eserlerinden biriydi. Orada o tablonun önünde dakikalarca durdum, bütün dünyadan soyutlandım. Renklerin ve şekillerin dünyasına daldım, artık ait olduğum yer orasıydı.
Güzel bir manzarayı izliyor gibiydim, bardağımda kalan son yudumları içtim ve farklı bir açıdan bakabilmek için birkaç adım geriye kaydım. O sırada bedenim benden biraz daha iri olan, arkamdaki sert bir bedene çarptı. Hızlıca arkama dönüp eğildim, aynı anda elimdeki boş bardağı geçmekte olan garsonun tepsisine bıraktım.
"Ah, çok özür dilerim. Sizi göremedim, afedersiniz. İyi misiniz?" Başımı kaldırıp karşımdaki kişinin gözlerine baktığımda bir tuhaflık hissettim. Bu tanıdık bir histi, tanıdık gözlerdi. Çok eskide kalmış biriydi. Onu hatırlamakta zorlanıyordum, ama o beni görür görmez tanıdı. Duyduğum sesle hatırlarım yeniden gözlerimde canlandı.
"Jimin?"
"Jungkook?"
-Bilmeyenler için belirteyim. Önceki kitapta adı geçiyordu, Jungkook lisede bir dönem Jimin'le sevgili olmuştu ve son zamanlarında birbirleriyle geçinemiyorlardı. Jungkook bağımlıydı ve sürekli Jimin'e zarar veriyordu. Daha sonra birbirlerini bıraktılar. Jimin Taehyung ile birlikte oldu ve okuldan ayrıldılar.
