Önümde duran çaydan birkaç yudum daha alıp midemdeki rahatsızlığı bastırmaya çalıştım. Kazağımın kollarını çekiştirirken parmaklarımla oynamaya başladım. Derin bir nefes alıp başımı kaldırdım, karşımda oturan Jungkook'a baktım.
"Bu olayın üstünden on gün geçti, bugün onuncu gün. Konuşmuyoruz, birbirimize bakmıyoruz, bazen ben salonda yatıyorum bazen de o. Aynı yatağa bile girmiyoruz. Akşam dokuz buçukta geliyor, Woo'yla oynayıp onu uyutuyor. Sabahları da erkenden gidiyor. Gittikçe kopuyoruz birbirimizden. Çok üzülüyorum, böyle olmasını istemiyorum..."
Jungkook beni dikkatle dinlerken elini uzatıp koluma koydu ve dostça sıvazladı. "En azından Woo için dayan Jimin. Elbet bir gün her şey yoluna girecektir. Sizden daha çok ufaklık etkileniyordur bu durumdan, olabildiğince sağlıklı atlatmaya çalışın."
Başımı sallayıp cama baktığımda yağmur damlaları görüşümü engelliyordu. "Jungkook, aslında dün gece bir şey oldu. Seninle konuşmak istedim."
Jungkook elini geri çekip önünde duran kahveden içtiğinde bakışları hâlâ benim üstümdeydi. "Konuşalım. Ne oldu?"
Dilimle kurumuş dudaklarımı ıslatıp başımı Jungkook'a doğru çevirdim. Parmağımı krem rengi fincanın çevresinde gezdiriyordum. "Üye olduğum bir kurum var, sanatla ilgilenen uluslararası bir kurum. Dün bana bir telefon geldi yetkili birisinden. Amerika'ya gidip seminer vermemi istiyorlar, geçen seneki sergimi inceleyip çok beğenmişler. Bu benim için çok büyük bir fırsat."
Jungkook'un yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. "Bu harika bir şey, tebrik ederim... Ayrıca gideceksin değil mi?"
Endişeyle bakışlarımı ondan kaçırırken derin bir nefes aldım. "Ben... Bilmiyorum Jungkook. Zaten Taehyung ile aramız kötü, gidersem daha çok uzaklaşmış olacağız. Woo da var, Taehyung tek başına idare edebilir mi bilmiyorum. Onları bırakmak istemiyorum."
"Bunu Taehyung ile konuş. İçin rahatlarsa biraz daha bu fırsatı kaçırma derim. Bir daha böyle bir şans eline geçmeyebilir."
***
"Ne kadar kalacaksın?
Sıkıntıyla oturduğum koltukta kıpırdanırken yere bakmaya devam ettim. Taehyung koltuğun bir ucunda oturmuş diğer ucunda oturan bana bakarken göz teması kurmamaya çalışıyordum.
"Bir hafta."
"Woo ne olacak?" Dayanamayıp başımı kaldırdığımda ona doğru döndüm. Gözlerimiz buluştuğunda birkaç saniye nefessiz kaldım. "Şey, sen idare edemez misin?"
Bir süre sessiz kaldığında gözlerimiz hiç ayrılmadı. Her an ağlayabilecek gibi hissediyordum. Çok özlemiştim onu, ona bakmayı. Ama uzaktık birbirimize, çok uzaktık. Sonra o bakışlarını kaçırdı benden. "Tabii hallederim ben, ilgilenirim onunla."
Başımı salladığımda bu gergin ortamdan kaçmak için ayağa kalktım. Ellerimle saçlarımı dağıtırken Taehyung'un ayaklarına baktım. "O zaman şey yapayım, gidip Woo'ya bakayım."
"Gitme." Merdivenlere yöneleceğim sırada söylediğiyle duraksarken yutkundum. Başımı ona çevirdiğimde o da ayağa kalktı. Gitmemi istemiyor muydu? İçimde umut kırıntıları oluşmaya başladı. "Yani Woo uyuyor. O yüzden gitme. Sen de uyu, geç oldu. İyi geceler."
Olduğum yerde kalıp şaşkınca merdivenlere ilerleyen bedenin arkasından bakakaldım. Umut parçacıkları yanıp kül oldu, yeniden kalbimdeki o derin acıyı hissettim.
***
İki gün daha geçmişti. Bu iki gün boyunca onu doğru düzgün görememiştim bile. Ertesi gün sabahtan uçağım vardı ve uyuyamıyordum. Boş yatakta dönüp dururken gözüm saate takıldı. Dördü geçiyordu. Taehyung büyük ihtimalle aşağıda uyuyordu, bu gece geç geldiği için onu görememiştim.
Birkaç dakika sonra kendimi uyumaya zorlarken gözlerimi kapattım. Ardından kapının kapanma sesini duydum ve ayak seslerini. Yatağın kenarına bir ağırlık çöktüğünde gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu, uyanık olduğumu belli etmemeye çalışıyordum. Sessiz kalmaya çalıştım. Taehyung gelmişti.
Birkaç dakika boyunca kıpırdamadan durdu, bu bana saatler gibi geldi. Sonra bana biraz daha yaklaştı ve yanıma uzandı. Gözlerimi açmamak için savaş veriyordum. Yüzü çok yakınımdaydı, bedeni de öyle. Ardından fısıltısını işittim.
"Uyuyor musun?" Soğuk parmak uçlarını yanağıma sürttüğünde içim ürperdi. Dokunduğu yerler karıncalanmaya başladı. Dokunuşlarına ihtiyacım vardı. Sesimi çıkartmadım.
"Gideceksin..." Kısa bir sessizlik oldu. "Gitmeni istemiyorum." Burnuma vuran alkol kokusuyla aşağıda içtiğini anladım, bir şey yaptığında çok ses çıkartıyordu. Dudaklarımda hissettiğim birkaç saniyelik baskıyla kalbim durdu.
Beni hafifçe öptü, hissettirmeden öptü, incitmeden öptü. "Çok özleyeceğim seni... Çok özledim." Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Onun dudaklarından çıkan her kelime beni mahvediyordu, iyi anlamda veya kötü anlamda; mahvolmuştum.
"Elimde olsa zamanı geri alır seni üzen şeylerden teker teker uzaklaşırdım. Sana hak ettiğin ilgiyi veremedim, hiçbir zaman yeterli olmadım. Sonucunda seni kaybediyorum." Ufak bir burun çekme sesi duydum, ağlıyor muydu?
"O kadar kızdım ki en başta aldatma kelimesini duyduğumda. Çok kötü şeyler söyledim sana, çok kötü davrandım. Sinirlerime hakim olamadım. Seni aldatmadım, aldatmam yemin ederim." Dudaklarını burnumun ucuna bastırdığında gözlerimden birer damla yaş firar etti. Ama yine de gözlerimi açmadım. Gözlerimi açtığımda yok olmasından korktum.
"Nasıl aldatabilirim ben seni? Nasıl kıyarım bu aileye? Çok şanslıyım size sahip olduğum için, başka hiçbir şeye ihtiyacım yok. Ama bazen bu düşünceler kafamdan uzaklaştı, bir arkadaşa ihtiyaç duydum. İşte o zaman oldu her şey, ama seni aldatmadım. Ona o gözle hiç bakmadım." Parmaklarını yanağıma koyup yavaşça gözyaşlarımı sildiğinde yutkundum, gözlerimi araladım. Gözlerimiz buluştu, gözleri parlıyordu. O da ağlıyordu usulca.
"Bizi öyle gördüğünde yanlış anladın, bunu sonradan anlayabildim. Yanlış hareketler yaptım, farkında değildim. Şimdi farkediyorum, ama onları kötü bir amaçla yapmadım. Seni hiç aldatmadım. Başkasına o gözle bakmadım. Yanımda senin gibi mükemmel biri varken başkasına bakmam."
"Jimin seni o kadar çok seviyorum ki aşkından deli oldum. Kendimi kaybettim, sandım ki sen de mutlusun. Seni mutlu etmek için hep yanlış şeyler yaptım. İşin içinden çıkamadım. Beni anla, pişmanım. Aramızdaki bu mesafe beni öldürüyor. Senden uzak kalamıyorum."
Sarhoş olduğundan bazı kelimeler ağzında yuvarlanıyordu, bazıları da fısıltısından dolayı anlaşılmıyordu. Ama ben onu anlamayı deniyordum. Onu anladığım sürece işler yoluna girebilirdi. Bu şekilde olmazdı, bunu o sarhoşken çözüme ulaştırmak yanlıştı. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Düşünmek ve doğru kararı vermek istiyordum. Belki de bir hafta uzak kalmak ikimiz için de iyi olurdu.
Taehyung beklentiyle bana bakarken parmağını uzatıp gözünün altındaki ıslaklığı sildim. Ardından yanağından yavaşça öptüm. Arkamı dönüp yorganın içine gömüldüğümde bir süre sonra o da kalktı ve gitti. Böylelikle yolculuktan önceki son gecemizde de ayrı uyuduk.
