Ölüm; ben onu çiçeklerle giderken gördüm.
Ölüm; ben onu yaşamları bilerken gördüm.
Obur doymazlıkların obur açlıklarında,
Ölüm; ben onu, varlıkları silerken gördüm.Ama bir de yokluğun ve yüreğin önünde;
Ölüm; ben seni utanç ile titrerken gördüm.Özdemir Asaf
Soğuk... Urfa'nın yakıcı sıcaklığında iliklerine kadar hissettiği tek şey buydu genç kızın. Soğuk... Üşüyordu... Ama titreyen sesini duyup da yardımına gelen olmadı!
Öldü... Yıllarca evlerine gelen, ekmeğini bölüşen kişi tarafından ölmeye mahkûm bırakıldı.
Bir insanın hayatı daha ne kadar kötü olabilirdi? Ne yapmış olabilirdi ki bunları yaşamıştı? Daha on yedi yaşında kardeşi ile zor da olsa hayata tutulmaya çalışan küçük bir kızdı! Neden zorla büyümek zorunda bırakılmıştı?
Şimdi ise konuşmasını istiyorlardı... Konuşup derdini anlatmasını... Ne konuşabilirdi? Yaşadığı acıyı hangi sözle tarif edebilirdi? Bilmiyordu... Fırat... Kardeşi dardayken ne söyleyebilirdi?
Bir temas almıştı düştüğü girdaptan genç kızı. Sıcak umut dolu bir temastı, sıcak kelimelerle dolanmış. Ardından duyduğu ses ile sis bulutu yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.
Gözlerinin önünde kalkan perdeyle gördüğü suret... Annesinin sıcaklığı mutluluğuyla bakıyordu genç kıza. Hızla atan kalbi ve kesilen soluğuyla ne yapacağını bilememişti.
Cevap veremiyordu sorulan hiçbir soruya. Sanki dili lâl olmuş, içinde büyüyen ağlama istediğini bastırmaya çalışarak bakmıştı annesinin yansıması olan surete. Konuşmak için dudakları aralamış ama kelimeler dudaklarından bir türlü dökülmemişti.
Elini tutup oturduğu yerden kaldırdığında karşı koyamamıştı. Aslında genç kız her ne kadar kalkmamak için direnmişse de başarılı olamamış, istemeye istemeye üstünü çıkarmıştı. Tüm bedenine yayılan utanç ve korkuyla kendini saklamaya çalışmıştı ama duyduğu şaşkın ses tonuyla başaramamıştı.
Yaşadığını anlatmak çok zordu. Çok utanç vericiydi ama utanması gereken o değildi. Ona bunu reva görenindi. Gözünden akan yaşlar ve tenine değen berrak su ile bedeni gibi ruhunu arındırarak döktü içindekileri. Döktükçe rahatladı ama kulaklarında çınlayan ruhunu yaralayan nefes, bedenine utanç ve kirlenmişlik hissi veren gözler. İşte bunu anlatamazdı....
***************
Öncelikle merhaba;
Şunu belirtmek isterim ki bu hikâye tanıtımda okuduğunuz istismara uğramış bir kızın hikâyesi gibi dursa da değil. Bundan kurtulmuş, aldığı yaralardan güçlü çıkan bir kızın hikâyesi.Serçe Kuşu, Rozalin'inden Zelal, Azad ve Zilan, Selim'in hikâyesi. Kahramanların nasıl başladıklarını okumak isterseniz ROZALİN hikâyesi sizi bekliyor...
Sevgiler 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serçe Kuşu...✔
Chick-Lit" Benim bir adım var Serçe! Azad... Ağam değil! " " Serçe? " diyerek şaşkınca bakmıştı genç kız arkasını dönerek. İsmini bile aklında tutmayacak kadar onun için önemsiz olduğunu görmesi biraz da olsa canını yakmıştı. " Serçe kuşu! " diyerek elini...