Ben n'aptim? Yasadigim bir mutluluk kivilcimi ilen buraya damladim. Hadi bismillah 🙏
Balın'dan
“Seeeeen aşkların en güzeli...” diye serenada başlayan Oğuzhan'ın kafasını ters tarafa çevirdim.
“Yavşama artık bana. Kısmetimi kapatıyorsun ve seni hemen affetmeyeceğim.”
“Affedeceksin yani?” diye sinsi bir ifadeyle sorup arkadan sarıldı ve kafama yüzünü sürtmeye başladı.
Boyum kısa olduğundan dolayı yeni nesil kedi sırnaşması...
“Sırnaşma bana!” Kızıp kendimi kurtarmak için çaba harcasam da berecemedim. Zaten güçsüz kara kuru bir şeydim.
“Sen.... Kankaların en güzeli...” diye şarkıyı uyarladığında gülmemek için dudağımı ısırdım. Kafamı da başka bir tarafa çevirince Olcay ve arkadaşları ile karşılaştım. Hatta ve hatta buluştu gözlerimiz, malum kişi ile... Hemen gözlerimi kaçırdım da neye faydası vardı işte?
“En ekonomik boy kankam, sen otur; ben sana getireyim.”
Boş bir masa arayışı içinde etrafı tararken Olcay'ın kalkan eliyle bakıştım bir süre. Sonra hareket eden elin sahibine döndüğümde yüzünde tatlı bir ifade ile bana gülümsediğini görünce afalladım.
Ah, sen ne güzel, ne güzel gülüyorsun!
“Buraya gel.” dediğini duyunca tutunmak için bir yer arayışına girdim.
Emin değilim ama galiba bana diyor. Hatta buraya gel, diyor. O yaptığı el işareti de gel demek.
16 yıllık hayat tecrübem bu yönde düşünse de tüm vücudum aksi olması gerektiğini haykırıyordu.
Emin olamayıp geriye baktığımda arkamda, o tarafa dönük veya onu herhangi bir şekilde görebilecek kimse yoktu.
Yani bu, o sözler ve işaret bana demek mi oluyor?
Ona döndüğümde dudaklarını dişlediğini gördüm. Yüzünde, ömrümü önünde çıkarıp “Al senin olsun.” demek isteyeceğim bir ifade vardı. Eliyle yine aynı hareketi yaptığında gözlerimi sonuna kadar açıp “Ben mi?” diye fısıldadım ve elimle bağrımı işaret ettim.
“Evet.” diyip kafa salladı.
Yavaşça onlara doğru gittim. O da elini indirmişti. Diğer arkadaşları bir anda bana bakınca ürkeklikle duraksayıp tekrar devam ettim.
“Merhaba, oturacak yer arıyorsun galiba.” Usulca aşağı yukarı bir baş hareketiyle onayladım.
“Geç, otur.” O sandalyeyi bana doğru çekerken diğer insanların bakışları, vücuduma batıyordu sanki diken olup.
“Yok, ben teşekkür ederim. Zaten arkadaşım var.”
“Arkadaşın da gelsin.” diyen Kerem'e anlamsızca baktım. Oğuzhan'ın kabul edip etmeyeceğini bile bilmiyordum.
Saçımı kaşıdım. “Bilemedim ki...” Oğuzhan'a bir bakış attığımda işinin bittiğini ve beni aradığını gördüm. Küçük bir el işareti ile yerimi belirttim. İlk başta çatılan kaşları, kimin masasında olduğunu görünce düzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klavye Delikanlısı | Texting
Short StoryBilinmeyen Numara: İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta benimle evlenmeyi kabul ediyor musun Olcay Ozan? Olcay: Hayır. Bilinmeyen Numara: Kestik, kestik. Bilinmeyen Numara: Napıyosun, Olcay? Burada evet demen gerekiyordu. Bilinmeyen Numara:...