Olcay: Blöf yaptığımı mı sanıyorsun?
Olcay: Cevap vermeyecek misin?
Olcay: Ne o yoksa sonsuza kadar gizemli kalabileceğini mi sanıyordun?
Olcay: Cevap vermemeye devam mı edeceksin?
Olcay: Tamamen düşündüğüm gibi biri olduğunu gösterdiğin için teşekkürler.
Olcay: Haydi selametle.
Olcay'dan
Cevap verme zahmetine bile girmemiş olması, kanıma dokunuyordu. Aslında tüm bunları tahmin etmiştim ama insan bilse de bazı şeylerin gerçekleşmesine engel olamıyordu işte. Okuldaki ile ters bir imaj çiziyordu, aklımı karıştıran tek nokta buydu.
"N'aber, bro?" Üstüme atlayan Kerem'e ne kızmış ne de aşırı bir reaksiyon göstermiştim.
"İyidir, senden?"
"Hayırdır, bro. Karadeniz'de gemilerin mi battı?"
"Hayır, bir şeyim yok."
Buna inanmamış olsa da üstelememiş beni gülümsetebileceğini düşündüğü espriler yapmaya başlamıştı. Ara ara ona gülüyor, normal kalmaya çalışıyordum. Belli ki malum şahıs sinirlerimi bozmuştu ve ben bunu dışarıya yansıtıyordum.
Kantinden içeriye giren Balın'ı buldu gözlerim. Ellerini çırpıyor, sekiyor, gülücüğünü etrafa saçıyordu.
"Bak, anlaştık. Tüm kekler! Vazgeçmek yok."
"Tamam dedik ya, kızım. Alacağım işte." Oğuzhan onun aksine surat asıyordu.
Bir poşete tüm kekleri doldurduktan sonra neşeyle döndüğünde gözlerimiz buluştu. Kocaman büyüyen gözleri, benden kaçtılar. Sonra ne yaptığının farkına varıp dönüp baktı ve kısaca baş selamı verdi. Ben de vermiştim ki zekadan yoksunu arkadaşım Kerem, hemen koca elini sallayıp "Kız, Balın!" diye bağırdı. Bu çağrı, herkesi şoka sokmuştu. İkili şaşkınca bize doğru geldiler.
"N'aptınız? Bize yok mu keklerden?"
"Paran yok mu senin, pezevenk? Gidip alsana." dedim dişlerimin arasından.
"Buyurun lütfen." diyerek poşeti onlara açtı. Eskiden çocuklar bayramda onlara ikram edilen şekerlere dalarlarmış ya, bizim öküz de öyle daldı. Neyse ki bir tane aldı sadece.
Bu rezilliği daha fazla çekmemek için onları göndermenin bir yolunu düşünürken Feyza yanımıza gelmiş, ikiliye aşağılayıcı bakışlar atmaya başlamıştı.
"Ne o? Sübyancı mı oldunuz da alt sınıflarla takılıyorsunuz?"
Herkes önce şaşırsa da hemen ardından sinirlenmişti. Göz ucuyla Balın'a baktığımda sadece sinirlenmemiş, aynı zamanda üzüldüğünü de görmüştüm.
"Bi' siktir git, Feyza." dedim.
"Ne gitmesi? Önce özrünü dilesin." dedi Oğuzhan.
Aşağılayıcı bir şekilde onları süzüp "Ne özründen bahsediyorsun? Sizin gibi eziklerden mi dileyecekmişim?" dedi ve iğrenç kahkahasını attı.
"Ha doğru, ben senin insan olmadığın gerçeğini unutmuşum." Dudağının tek yanı zaferle yukarıya kıvrılmıştı.
Bozaran Feyza ayağını yere vurdu. "Ezik sürüsü." diye tıslayıp gitti. Balın Oğuzhan'a dönüp gülümsedi. "Aslanım be!" diyip sırtına vurdu. Derin bir iç çekip bize döndü ve gitmeleri gerektiğini söyledi.
"Tamam ama arayı açmayın ha!" diyen Kerem'e bir tane çakmak istesem de kendimi tuttum, bu sayede Balın'ın Oğuzhan'a "İnsanlar çok kötü..." diye fısıldadığını duyabilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klavye Delikanlısı | Texting
Short StoryBilinmeyen Numara: İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta benimle evlenmeyi kabul ediyor musun Olcay Ozan? Olcay: Hayır. Bilinmeyen Numara: Kestik, kestik. Bilinmeyen Numara: Napıyosun, Olcay? Burada evet demen gerekiyordu. Bilinmeyen Numara:...