Gözlerimi zorlukla açtığımda başım ve sırtımdaki ağrıyla acıyla inlemiştim. Beynim patlayacak gibi hissediyordum. En son olanların aklıma gelmesiyle korkuyla gözlerimi açıp doğrulmaya çalıştım fakat acı bütün bedenime nüksetmişti. Bunu umursamadan etrafıma baktım ve siyahlarla kaplı, garip posterlerin asılı olduğu küçük bir odada olduğumu fark ettim.
Üstelik Zayn, yattığım yatağın dibinde duran bir sandalyeye oturmuş, sigarasını tüttürürken beni izliyordu. Kaşlarımı çatıp bir müddet ona öylece baktım. Aklım hala karışıktı ve yaşadığımız olaydan sonra neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Öleceğimizi sanmıştım ama hayattaydık.
Hiçbir şey söylemeden sadece beni izleyen suratı çok kötü bir haldeydi. Mosmor bir göz, kaşının üstünde kabuk bağlayan yara, patlak dudağı, morluk ve kızarıklıkla dolu elleri... Berbattı. Hala o şekilde nasıl oturup sigara içebiliyordu bilmiyorum. Gözlerimi yüzünden çekip bedenine çevirdim, üstünde hiçbir şey yoktu. Altına siyah bir şort geçirmişti. O sırada dövmelerinin sadece kolunda olmadığını, bütün göğsünü kapladığını fark etmiştim.
Çok fazla dövmesi vardı fakat dövmelerin üzerinden bile bacak ve kollarındaki morluklar belli oluyordu. Onun için bir anlığına üzülmüştüm. Daha sonra kulaklarımdan kafama kadar yükselen bir sıcaklıkla sinir bütün bedenimi ele geçirdi. Onun bu aptallığı yüzünden ben de zarar görmüştüm. Nasıl böyle düşünmeden hareket edebilirdi?
Yattığım yerden doğrulup hızlıca ayağa kalktım ve önünde dikildim. Gözlerini benimle beraber gittiğim yere kadar hareket ettirmiş ve en sonunda yüzümde sabitlemişti. Bakışları boş ve donuktu. Sadece sigarasını içip hiçbir şey söylemeden dakikalarca beni izlemesi sinirlerimi daha da bozmuştu.
''Sen ne bok yediğini sanıyorsun Zayn?''
Hiçbir tepki vermedi. Öylece bakmaya devam etti.
''Konuşsana aptal! Neden buradayım ve.. Ve dün yaptığın şey neydi? İnanamıyorum.''
Sigarasını küllüğe bastırıp söndürdükten sonra ayağa kalkıp karşıma geçti ve tek eliyle dudağımın kenarını -hissettiğim acıdan oranın şiştiğini anlayabiliyordum- okşadı.
''Adımı ağzından duymak hoşmuş.''
Onu ittirdim. Fakat hiçbir etkisi olmadı ve kollarını belime sarıp beni kendine çekerek beklemediğim şekilde sarıldı. Kafasını boynuma gömdüğünde saçlarını tenimde hissetmiştim. Nefesimi tuttum. Elinden kurtulmaya çalışmadım çünkü yapamayacağımı biliyordum.
''Ne yapıyorsun tanrı aşkına? Uzak dur benden lütfen..'' Onu tekrar ittirmeye çalışmıştım ama yine yerinden kıpırdamadı ve öylece sarılmaya devam etti. Kelimeler ağzımdan çok güçsüz bir şekilde çıkmıştı çünkü gerçekten kendimi yorgun hissediyordum. Hayatımda hiç hissetmediğim kadar yorgun ve bitkindim. Bu kadar aksiyon bana fazlaydı. Şu anda evde oturup ders çalışmam, okula gitmem gerekirken neden bunlarla bir anda uğraşmaya başlamıştım?
Gözlerim doldu. Yaşların akmasına engel olamamıştım. Kafasını boynumdan çekip yanaklarımdan süzülen yaşları nazikçe sildi.
''Ağlama. Seni seviyorum.''
Söylediği şey üzerine şaşıp kalmıştım. Beni sevmediğini zaten biliyordum fakat neden böyle davranıyordu? Neden böyle söylüyordu?
''Ne saçmalıyors-''
''Sen de beni sev. Birbirimizi sevelim.''
Ellerini yanaklarıma sabitleyip bir müddet dudaklarıma baktı. Söylediklerinde herhangi bir mantık bulamadığım için ne yapacağımı bilmiyordum. Onu burada bırakıp eve gitmeli ve bir daha asla görmemek için elimden gelen her şeyi yapmalı mıydım?
Yavaşça yüzüme yaklaşıp dudağımın kenarını öptü ve ben daha tepki veremeden bu sefer dudaklarını benimkilere bastırdı. Bedenim kaskatı kesilirken parmak uçlarımdan başlayan, vücudumun her yerine yayılan bir şok etkisi hissettim. Yanaklarım yanıyor, ellerim uyuşuyordu. Dudaklarını çektikten sonra gülümseyerek suratıma baktı. Gözlerinden ne hissettiğini anlamak mümkün değildi.
Beynim kırmızı alarm verir gibi ötüyordu sanki. Tüm organlarım ''Kaç buradan!'' diye bağırıyor, kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı bir şekilde atıyordu. Boğazım kurumuş ve olduğum yerde öylece kalmış, ona bakıyordum. Benimle yine alay mı ediyordu?
Titrek ellerimi kaldırıp yanağına bir tokat savurdum. Gözleri hala benim üzerimdeyken hiçbir duygu değişimi yoktu fakat yumuşak halinin silindiğini anlamak zor değildi. Arkamı dönüp odadan çıkma üzere yürüyecektim ki, kolumdan tutup beni sertçe duvara yapıştırdı. Zaten acı içinde olan bedenim daha da sızlamıştı. Vücuduma yayılan acının etkisiyle gözlerim ister istemez doldu ve korkuyla ona baktım.
''Seni. Seni seviyorum dedim. Sen beni sevmeyecek misin?''
Dibime kadar yaklaşmış tek kolunu duvara dayarken fısıldamıştı. Gözleri dehşet verici bir şekilde korkunç bakıyordu. Az önce sanki bana aşıkmış gibi bakarken şimdi dünyadaki en nefret ettiği insan benmişim gibiydi. Gitmek istiyorum. Buradan defolup gitmek ve bir daha onu görmek istemiyorum.
''Cevap ver!''
Bağırdığında korkuyla duvara biraz daha sindim ve gözyaşlarımı serbest bıraktım. Titriyordum. Beni öldürecek miydi? Ne istiyordu tanrı aşkına!
''Seveceğim.'' güçlü haykırışının aksine zorlukla fısıldamıştım. İstediği şeyi duyduğunda gözlerindeki sinir yavaşça söndü ve bedenimden uzaklaştı. Ellerini saçlarına geçirip odada stresle birkaç tur atmıştı. Ne yapacağını bilmez bir hali varken öcü görmüş gibi onu izliyordum. Normal değildi. Kesinlikle normal değildi.
Bakışlarını bana çevirip yavaşça üzerime yürüdü. Gözlerindeki pişmanlık daha da korkmama sebep olmuştu çünkü bu ruh hali değişimleri o kadar kısa sürede gerçekleşiyordu ki ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
''Çok özür dilerim. Özür dilerim, Berry. Özür dilerim..''
Elini yanağıma koymak için kaldırmıştı fakat vazgeçip indirdi. Bakışlarını yere çevirip arkasını döndü ve odadan çıkmadan önce ''Eve git.'' diye fısıldamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mad about you | zm
Fanfiction''Buz gibi soğuksun. Üşüyorum ve beni hasta ediyorsun, beni öldürüyorsun.''