6- BORA

1K 20 17
                                    

Ne kadar zamandır Bora'ya sarılmış bir şekilde ağlıyordum hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim şu anda yanımda olduğu için ona ne kadar minnettar olduğumdu. Bir yerlerde okuduğum bir yazıda "En güvenilmemesi gereken insana en çok güvenmek istersin bazen." Diyordu ve şu an sanırım durumum bundan ibaretti. Ona güveniyordum ve bu asla yapmamam gereken bir şeydi. Sonuçta Atakan Korkmaz'ın da dediği gibi "Erkek olmak; geniş omuzlara sahip olmak değil, önemli olan kaç kadına o omuzlara yaslanacak kadar güven verdiğindir." Ki bu Bora için geçerli değildi çünkü o kadınlara ağlamalık bir omuzdan çok zevk için başka şeyler olmuştu bu güne kadar.

Hala hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ancak o sesini bile çıkarmıyordu. Sadece başımı okşuyor ve ağlamamı söylüyordu. "Ağla ki içindeki zehir gözyaşı olarak dışarı aksın ve seni içten içe öldürmeyi bıraksın." Diyordu arada sırada. Bir ara yerden kaldırıldığımı hissedince kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Kendi yüzümün halini düşünebiliyordum. Kıpkırmızı gözler ve dudaklar, dağılmış saçlar ve gözyaşı izleri olan yanaklar...

Gece olmuştu ve kırık kapıdan geçtiğimizde soğuk havanın yüzüme çarpması beni biraz daha sakinleştirmiş ve gözyaşlarımın durmasını sağlamıştı ancak hala tamamiyle sakinleşememiştim. Bilirsiniz çok uzun bir süre hıçkıra hıçkıra ağladıktan sonra gözyaşlarınız akmaz olur ancak hıçkırmaya devam edersiniz, işte tam olarak o şekildeydim. Yüzümü Bora'nın boynunun girintisine yerleştirip kokusunu içime çektim. Çok değişik ve güzel kokuyordu. Kokusu o kadar güzeldi ki kelimelerle tanımlayamıyordum. Güzel ve sadece ona özgüydü.

Beni kucağından indirip yere oturduğunda bende yanına oturdum. Niye bu kadar güvende hissediyordum? Hayatımda bu kadar fazla güvende hissetmemiştim, kendi evimde bile. Yanına oturduğum an yere uzandı ve beni göğsüne çekti. İtiraz etmeden kafamı göğsüne koydum ve gökyüzünü izlemeye başladım. Yıldızlar şehrin ışıklarından dolayı çok parlak gözükmeseler bile yine de güzel bir görüntü oluşturmuşlardı. "Öylece orda yatıp gökyüzüne bakıyordum. Sonra bir şeyler hissettim. Bilemiyorum. Tek bildiğim, yalnız olmadığımdı. Hayatımda ilk kez hiçbir şeyden korkmuyordum. Ölümden bile..." Contact filminden olan bu replik aklıma gelince hafifçe gülümsedim. Şu boktan dünyada sana güveniyorum demek seni seviyorum demekten daha zordu ve ben bu tanımadığım adama güveniyordum.

"Ne düşünüyorsun?" Sesi düşüncelerimi böldüğünde göğsünden kalkmaya çalıştım ama beni geri göğsüne bastırdı. Kalkamayacağımı anladığımda konuşmaya başladım. "Bu gece aklıma çok fazla replik veya özlü söz geliyor." İç çekip devam ettim. "Tekrar teşekkür ederim Bora. Yani sen gelmeseydin orda tecavüze uğrayabilirdim ayrıca orda beni öylece bırakıp gidebilirdin ama sen beni sakinleştirmek için kaldın. Çok teşekkür ederim."

"Ezgi, ben sana ne dedim? Teşekkür etme demedim mi? Zeytin gözlüm benim." Yumuşak bir ses tonuyla söylemişti. "Sen bana aitsin küçük kız ve ben bana ait olanları paylaşmam. Çok bencilimdir bu konuda."

Ona ait olduğumu söylüyordu, beni koruyor ve teselli ediyordu. Omzunda ağlamama bile izin veriyordu ancak ben onun değildim. Ben kimsenin değildim. Ben, bana aittim. "Ben senin değilim Bora." Dediğimde gözlerinde bir öfke pırıltısı oluştu ancak daha sonra hemen kayboldu.

"Şimdilik öyle küçük kız." En sonunda kollarını gevşetip kalkmama izin verdi ve ardımdan o da kalktı. "Haydi, seni evine götürelim."

"Şey, ah Bora, eve gitmesek? Annem Ece'de kaldığımı sanıyor." Üstümü gösterip devam ettim. "Beni bu halde görürse muhtemelen kıyameti koparır ve bu hiç yararıma olmaz."

"O zaman Ece'ye götüreyim seni?"

"Şaka mı yapıyorsun annemden daha beter yaygara çıkartır o kız." Dediğimde yüzüme bön bön baktı. "Koray'a götürür müsün beni?"

AlaboraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin