Bir kişinin hal ve hareketleri, hobileri, fobileri, iyi ve kötü düşünceleri, onu mutlu eden, gülümsemesini sağlayanlar, aynı zamanda onu mutsuz eden, ağlatanlar, geçmişi ve geleceğiyle ilgili kaygıları... Bunlar mıdır bir kişinin "kişiliği"?
Siyaha ve beyaza bakış açısı, soyut kavramlara kattığı somut anlamlar, kendi içinde ördüğü düşünsel parmaklıklar mıdır yoksa o kişiyi o yapan?
Şayet bu iki yönden de çok değişmiştim son senede, Ateş'ten sonra yani. Kısaca Ateş'i hayatımın zemini yapmıştım ve o "sıkıldığını" söyleyerek bu zeminde bir deprem dalgası oluşturmuş ve zeminin üstüne kurduğum bütün binaların çöküşüne neden olmuştu. Bu çöküşle ben de tamamen çökmüştüm ve binalarımı, eskisi kadar sağlam olmasa bile, tekrardan kurmam bir sene gibi bir süremi almıştı.
Tabii bu arada Ateş Ezer denilen şahsiyetten de her şeyimle olabildiğince uzak durmaya çalışmıştım. Ha, becerebilmiş miydim? Başlarda hayır ancak zaman geçtikçe işim kolaylaşmış, yüzünü, kokusunu ve ses tonunu unutmuştum. Hatta hayatıma yeni birini sokma kararına bile varmıştım. Ancak o yine bütün umursamazlığıyla hayatıma girmiş ve küçük öncü deprem dalgaları göndermeye başlamıştı. İsmini duymak bile bende böyle bir etki bırakıyorsa, kendisini görmem ne yapar bana hiçbir fikrim yoktu.
Alev'in hala cevap beklediğini farkettiğimde konuşmaya çalışmıştım ancak yaşadığım şok yüzünden kekelemek zorunda kalmıştım.
"E-evet." Boğazımı temizleyip devam ettim. "Evet. Zamanında bir tanışmışlığımız olmuştu."
Alev bir sevinç nidası attı. "Yaşasın! Akşama doğru beni almaya gelecekti de, siz de eskileri anarsınız oturup. Şey... Yani isterseniz."
Soğuk bakışlarımı fark etmiş olacak ki anında çenesini kapadı. Oturduğum yerden kalkıp üstümü düzelttim. "Nereye?" Hepsi aynı anda sormuşlardı. Ne meraklı arkadaşlarım var benim be!
"İzin verirseniz önce vücudumdaki işe yaramayan sıvıları vücudumdan atacağım ardından yerine yenilerini koyacağım." Bana bön bön bakmaya devam ettiklerinde iç geçirdim. "İşeyip su içeceğim."
Hepsinden bir uzun a ile "ha" sesi çıkınca gözlerimi devirip odadan çıktım.
Tuvalette işlerim hallettikten sonra aynanın karşısına geçtim ve kendimi incelemeye başladım. Kumral saçlarım evde olduğum için sıradan bir at kuyruğu halinde toplanmış, gözlerim makyajsız olduklarından koyu kahverengi gibilerdi. Siyah makyaj yapmayı bu nedenle seviyordum. Gözlerimi simsiyah gösteriyorlardı.
Her zaman olduğu gibi çatlak olan alt dudağımı dilimle ıslattıktan sonra aynanın yanında duran beyaz dolaptan dudak nemlendiricisi çıkartıp sürdüm ve banyodan çıkıp alt kata indim. Mutfağa indiğimde çığlığımı zor bastırabilmiştim çünkü mutfakta oturan bir Bora-Batu-Koray üçlüsü görmeyi beklemiyordum.
"Bana kişi başı yirmi lira borçlusunuz. Demiştim gelen Ezgi'dir ve bizi burada görünce çığlık atacak diye." Benim buraya gelip çığlık atmam üzerine iddiaya girdiklerine inanamıyordum. Batu ve Bora ceplerinden yirmişer lira çıkartıp Koray'a verdiğinde ise sinirim ikiye katlanmıştı. Kendimi aldatılmış ve üç çocuğuyla sokakta kalmış gibi hissediyordum.
"Ya, inanamıyorum size! Özellikle sen Koray! Niye iddiaya giriyorsunuz ya?! Hem de benim üzerime?" Üçü de aynı anda "Sıkıldık" cevabını verince gözlerimi devirdim. Sonra hafif suçlu bir ifadeyle Batu'ya baktım. Hala onun yanında gözlerimi devirmekten çekiniyordum.
"Ne işiniz var burada?"
"Ben sevgilimi ve Canan'ı almaya geldim, Batu Su'yu almaya gelmiş, Bora da seninle konuşacakmış." Koray diğerlerinin dilleri yokmuş gibi onlar yerine cevap verince, Batu ve Bora hafiften homurdandılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alabora
ChickLit"Teşekkür etme. Bana aitsin ve ben benim olana başkasının zarar vermesine izin vermem." Ezgi Bircan, Atılgan Holding'in en büyük rakibi olan Bircan Holding'in sahiplerinin aile işine bulaşmak istemeyen ve doktor olmak isteyen tek kızı. Bora Atılgan...