12- KAÇIRILMAK

512 15 5
                                        

İngiliz kraliyet askerleri nasıl her şeye tepkisiz kalabiliyorlar? Bir şok, bir komedi veya korku anında yüzlerini nasıl ifadesiz tutabiliyorlar, nasıl konuşmadan veya bir ses çıkartmadan saatlerce put gibi durabiliyorlardı?

Pandora'nın yasaklı kutuyu açmamak için sarfettiği iradenin ısıya dönüşürse bir ormanı yakıp yok edebileceğini düşünüyordum. Benim yasaklı kutumsa Bora'nın söyledikleriydi. Bora öyle bir sır vermişti ki, karıştırırsam, burnunu sokarsam çok kötü olaylar doğurabilirdi. Bir haftadır Bora'nın ailesinin cenazesinden sonra yaşadıklarımız aklımdan çıkmıyordu. İlk defa bir erkeği ağlarken görmüş, onu teselli etmiş ve hayatındaki en büyük sırrı öğrenmiştim. En azından başını...

" Ben her zaman tek çocuk değildim." demişti Bora o gün. Daha sonra aramızda oluşan derin ve rahatsız edici sessizliği bozarak ikimizi de ufak transımızdan çıkartan kapının tıklatılma sesi gelmişti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra kapıdaki kişiye içeri gelmesini söylemiştim.

" Rahatsız ettiğim için cidden çok üzgünüm Ezgi, ancak acil bir durumumuz var. " Gelen Barış abiydi ve tanıdım Barış abi acil durum diyorsa, o acil durumdur. "Ne oldu Barış abi, sorun ne?"

" Karakorsan. Karakorsan kaçmış. Ahılında veya pistte yok. " Karakorsan'ın değeri benim için fazlasıyla büyüktü ve ona bir şey olursa cidden çok kötü hissederdim kendimi. "Nasıl yani? Nasıl kaçabilir ki? Ahılının kapısı kilitli değil miydi?"

" Sizden sonra atları beslemek için gittiğimde açık bırakmış olmalıyım. " Barış abinin sesi hüzünlü geliyordu. Sanki kendi suçluyormuş gibi... "Üzülme barış abi. Senin suçun yok. Kaçacağı varmış. Neyse ki çiftliğe yakın ne ev, ne de yol var. Umarım çok uzaklaşmadan Karakorsan'ı bulabiliriz. Yalnız ayrılmamız lazım."

Herkes beni mırıldanarak onaylayınca planı anlattım. Ben çiftliğin arka kısımlarını ararken, Bora önü arayacaktı ve Barış abi de polise haber verecekti. Evden çıkıp Barış abinin evlenirken aldığı kırmızı Citroen C3'üne bindim. Çiftliğin evlerle arası yürüyerek tarayabileceğimden çok daha uzaktı. Bu nedenle ben Barış abinin arabasını alırken Bora da kendi arabasını kullanacaktı.

Evin arkasını aramaya başladığımdan yaklaşık yarım saat sonra Bora'dan bir çağrı aldım. Telefon açtığımda Bora'nın sesi endişeli geliyordu. "Ezgi, çabuk geri dön. Karakorsan kaçmamış, biz gittikten sonra sarışınımsı kumralımsı bir çocuk onu geri getirip ahılın içine koymuş. " Dediklerinden bir şey bile anlamamıştım. Nasıl yani kaçmamış? Niye biri böyle bir şey yapar ki?

Aklımdaki soruları cevaplandırır gibi Bora'nın sesini duydum. " Neden yaptı bilmiyorum. Amaç bizi çiftlikten uzaklaştırmak veya birbirimizden uzaklaştırmak olabilir. Bu yüzden acilen çiftliğe dönüyoruz. "

"Sen nerden biliyorsun bunu?"

"Barış, polisi aradıktan sonra atın biri tarafından geri getirildiğini görünce beni aradı. Çiftlikte Beren ile beraber şu anda."

"Peki tamam. Geri dönerim. Sen neredesin asıl?"

"Geldiğim yolu hatırlıyorum Zeytin. Merak etme. Çiftliğe tek başıma geri dönebilirim."

Göremeyeceğini bilsem de kafamı salladım. "Tamam çiftlikte görüşürüz."

" Dikkatli ol Zeytin. " Bora'dan duyduğum son cümle buydu. Bilmiyordum ki uzun bir zaman mavi gözlü Atılgan'ı göremeyecektim.

Telefonu kapadıktan sonra bir süre Bora'nın sözleriyle yaşadığım şoku atmak için kafamı direksiyona yaslayıp gözlerimi kapadım ve derin nefesler almaya başladım. Biri bizden bir şey istiyordu ancak ne istediğini bilmiyordum.

AlaboraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin