Cumartesi sanki ışık hızıyla gelmişti. Zaten, yavaş geçmesini istediğiniz zamanın hızlı geçmesi kadar sinir bozucu başka bir şey yoktu hayatta, ancak yapacak bir şey de yoktu işte.
Ezgi, sürekli ne yapsam da bu sözde randevudan vazgeçsem diye düşünüyordu ve en sonunda Batu geldiği zaman unutmuş numarası yapmaya karar vermişti.
O yeşil gözlü, megaloman öküzü umursamıyormuş, öyle biri yokmuş gibi davranırsa belki onu yalnız bırakırdı. Hem zaten bir hafta sonra da LYS vardı. Yıllardır hazırlandığı, hayat belirleyici sınav. Doktor olmak istiyordu, çünkü ailesinin işi ona göre değildi. O insanları iyileştirerek onları gülümsetmek istiyordu. Ayrıca eğer doktor olursa maaşı da gayet iyi olurdu ve ailesine bağımlı yaşamayı bırakabilirdi.
Batu geldiği zaman karşısına, üzerinde pijamalarıyla -kalçalarını zor kapatan, kısa, siyah bir şort ve üstüne giydiği siyah sporcu atletiyle- çıkacaktı ve Oscarlık bir unutmuş rolü yapacaktı. Ne kadar iç ve dış organları, kemikleri, damarları, kısaca bütün vücudu gitmek istese de...
Ailesi, hastaneden çıktığından beri ne okula ne de dershaneye gitmesine izin vermişti. Hatta hiçbir şekilde evden dışarı çıkmasına bile izin vermemişlerdi. Bütün gün evde hiçbir şey yapmadan yatıyordu. Ara sıra arkadaşları geliyordu ve Ezgi, Koray ve Ece'nin onun gözlerinin önünde yiyişmelerine pis bakışlar atıyordu. Tamam çok yakışıyor olabilirlerdi ama Ezgi'nin başında zaten megaloman, manyak, Ezgi'yi takıntı haline getirmiş bir trafik canavarı vardı ve cumartesi neler olacağı dışında hiçbir şey düşünemiyormuş gibi hissediyordu.
Saatler ilerledikçe Ezgi yapacağı role kendini iyice odaklamıştı ama kalbi korkudan yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ya başaramazsa? Yok yok, böyle şeyler getirmemeliydi aklına. Başarabilirdi.
Tek yapması gereken en tiz sesiyle "Ayyy Batu! Ya benim tamamen aklımdan çıkmış. Zaten ailem evden çıkmama izin vermiyor ve LYS'ye de bir hafta kaldı. LYS'den sonra gidelim mi?" demekti ve eğer doğru tahmin ettiyse Batu bunu kabul edecek ve LYS'den sonraya kadar ertelenecekti bu özür dileme işi.
Saat 6.30 gibi Ezgi iyice korkmaya başlamıştı. Ya eline gözüne bulaştırırsa? Yok yok, yapacaktı bunu. Yapmak zorundaydı.
Kapı zilini duyduğu zaman mutfakta oturmuş elindeki su bardağına boş gözlerle bakıyordu. Kapının açıldığını ve hizmetçileri Derya'nın veya Ezgi'nin deyişiyle Derya Abla'nın "Merhaba, kime bakmıştınız?" dediğini duydu sonra o çok sinir olduğu kadife sesi duydu. "Ezgi Bircan evde mi?"
"Kendisi şu anda mutfakta sanırım. Kim olduğunuzu söylerseniz haber verebilirim."
Derya'yı seviyordu Ezgi. Koca evde bir tek onunla sürekli dertleşirlerdi ve hatta bazen Derya'ya temizlikte bile yardım ederdi. Evde çok kişi çalışmıyordu sadece Derya ve Derya'ya yardım eden ve bazen yemekleri yapan Emine vardı. Bazen yemek yapıyordu çünkü genelde Ezgi de ailesi de dışarıda yemek yiyiyorlardı ve Derya ve Emine de yedi buçuğa kadar çalışıp evlerine dönüyorlardı.
"Trafik canavarı, megaloman yeni sevgilisi derseniz o anlar." Yeni sevgilisi mi? Gerçekten kendini fazla beğeniyordu bu öküz.
"Bir saniye burda bekler misiniz?"
Derya'nın ona yaklaştığını duyunca bakışlarını bardaktan kaldırıp kapıya çevirdi. "Derya Abla kapıdaki megaloman öküzü içeri alabilirsin. Bir de Emine ve sen bugün erken çıkabilirsiniz."
"Ezgiciğim kapıdaki adam hiç tekin birine benzemiyor kendine dikkat et."
Ezgi kafasını sallamakla yetinde ve geri su bardağına dikti gözlerini.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alabora
Genç Kız Edebiyatı"Teşekkür etme. Bana aitsin ve ben benim olana başkasının zarar vermesine izin vermem." Ezgi Bircan, Atılgan Holding'in en büyük rakibi olan Bircan Holding'in sahiplerinin aile işine bulaşmak istemeyen ve doktor olmak isteyen tek kızı. Bora Atılgan...