Babamın mezarını sulayıp bir kez daha toprağından bir avuç alıp kokladım. Ne kadar atlattım gibi dursa da babamın ölümünü hala tüm keskinliğiyle yaşıyordum. Bu alışılamayacak kadar derin ve büyük bir acıydı.
Gözümün altındaki ıslaklığı kolumla silip avucumdaki toprağı usulca yere bıraktım. Telefonumun kısık melodisiyle kendime gelip mezarlıktan çıktım ve telefonumu cevapladım.
"Merhaba Alya Hanım, ben Mehmet Vargın. Sizinle önemli bir konu hakkında konuşmam gerek. Bugün acil olarak şirkete gelebilir misiniz?"
"Tabii, kötü bir şey yok değil mi?"
"Bunu şirkette konuşalım. İyi günler."
"iyi günler" deyip kapattım telefonu. Ne olmuş olabilirdi ki?
Kafamı kurcalayan sorularla mezarlığın yanında duran arabama bindim ve yan koltukta oturan Ceylin'e döndüm.
"Benim şirkete uğramam gerek. Seni eve mi bırakayım, benimle mi gelirsin?"
"Tabii ki de seninle. Sür bakalım şoför." Ona dil çıkarıp önüme döndüm ve hızla şirkete doğru sürdüm.
Ceylin'le beraber odada oturuyorken yaklaşık beş dakika geçmişti ki içeri Mehmet Bey girdi. Selamlaşıp biraz konuştuktan sonra Mehmet Bey boğazını temizleyerek asıl konuyu açtı.
"Öncelikle bunu nasıl söylerim bilmiyorum ama babanız vefat edeli iki hafta oldu ve bu süreçte beklemediğimiz şeyler yaşadık, hiç hesapta olmayan şeyler... Ve bu şeylerin de hiç hesapta olmayan sonuçları oldu haliyle. Gerçekten çok üzgünüm ama..."
"Mehmet Bey bölmek istemem ama artık konuya girseniz?"
Mehmet Bey derin bir nefes verip usulca ağzını araladı.
"Alya Hanım... İki haftada şirket fazlasıyla borçlandı ve bu gidişle iflas edeceğiz." Duyduklarımı idrak edebilmem tam dört dakikamı almıştı. Nasıl iflas ederdik? Burası babamın emekleriyle kurulmuştu, şimdi nasıl iflas ederdik!
"Yapabilecek hiç mi bir şey yok ya nasıl iflas ederiz?! Evi ipotek etsek, arabayı filan? Bir miktar da bankada var. Borç kapanmaz mı?"
"Borç ipotekle kapanmayacak kadar çok Alya Hanım. İki haftada üç işte kötü sonuç aldık."
"Ama, ama bir yolu olmalı." Nefes alamıyordum ve aldığım nefes burnumu yakıyordu, boğazımı kavuruyordu.
"Tek yolu şirketi yüksek bir yüzdeyle satmak. Ya iflas ederiz ya da şirketi satarız."
"Hah, satmak mı? Adamakıllı bir yolu yok mu bu işin?"
"Üzgünüm Alya Hanım ama başka yolu yok. Eğer satmayı seçerseniz bir an önce bu kararı bildirmelisiniz ve iyi bir alıcı bulmalıyız."
Yapacak hiçbir çarem yoktu. Çaresizlik o kadar ağır bir duyguydu ki kendi ağırlığımın iki katını taşıyormuşum gibi hissediyordum. Bu yürüme yetisini kaybetmiş bir hastanın bir beladan kaçmaya çalışması gibi bir şeydi. Bela size adım adım yaklaşır ama siz hareket edemezsiniz, kaçamazsınız. Tek yapabileceğiniz gözlerinizi kapatıp kendinizi bırakmaktır.
"Peki, tamam. Ama güvenilir bir şirkete satılsın. Bende alacak kişiyle bizzat tanışmak istiyorum."
"Tabii. Her şey sizin bilginiz dâhilinde olacak. " Ayağa kalkıp elini uzattı.
"İyi günler."
"İyi günler" diyip uzattığı eli sıktım.
Mehmet Bey odadan çıktıktan sonra kendimi sıkmayı bırakmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Şu hayatta en nefret ettiğim şeyleri yaşıyordum ve artık yorulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
ChickLit“En önemli hatalarımızı ne zaman yaparız?” diye sordu beynim. Hiç tereddüt etmeden cevapladım. “ Birine güvenince.” Sonra kalbim yöneltti aynı soruyu bana. Bu sefer durdum. Usulca fısıldayarak cevapladım soruyu: “Aşık olunca…”