Efe bir kolunda beni diğer kolunda Onur'u tutmuş bir halde çıkışa doğru ilerledik. Sonunda çıkışa ulaştığımızda Efe, Onur'u duvarın kenarına yaslayıp beni de usulca yanına bıraktı. İki derin nefes alıp verdi ve bana döndü.
"İyi misin Alya?" Ona cevap verecek durumda değildim. Vücuduma elektrik almış gibi titremeye başlayınca Efe'nin gözlerindeki endişe artmıştı. Ya da şu anda halüsinasyon görüyor da olabilirdim.
"Hadi güzelim, konuş benimle." Titremeye devam ederken zihnime anıların dolmasına engel olamıyordum. Yiğit, babam, hiç görmediğim annem, anneannem, daha yeni öğrendiğim kardeşim... Acılar, anılar, gözyaşları, terkedişler... Ben mi yaşamıştım bunları? Ben mi dökmüştüm bu kadar gözyaşı bu kadar kısa bir ömürde?
Nefesimin kesildiğini hissettiğimde gözlerimi açıp Efe'den yardım istemek istedim. Bana yardım etsin, beni kurtarsın istedim. Hani o kahramandı ya, beni de kurtarırdı. O bana 'seni seviyorum' demişti.. Bana yardım ederdi. Nefesim kesildiğinde bana nefes olurdu..
"Alya bana bak! Sakinleşeceksin, Alya yalvarırım bana bak." Efe çaresizce ertafına bakınınca dolan gözlerimi fark ettim. Ağlamamalıydım! Ben bu kadar güçsüz değildim, olmazdı. Şu son günlerde fazlaca ağlamış olsam da şu anda mızmızlanmayacaktım.
Boğazımda acı dolu bir feryat kopunca kendimi yere bıraktım ve ettiğim ağlamama yeminlerini bozdum. Hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra ağlıyordum işte! Olmam gereken gibi yerdeydim, dipteydim, karanlıktaydım. Düşündüğüm gibi Efe bana iyi filan gelmemişti. Ben değişmememiştim. Aynı Alya'ydım..
"Alya hadi canım, hadi biraz kendine gel." Efe de yere, yanıma oturup bana sarıldı ve saçımı okşamaya başladı.
"Hadi, kendine gel arabamı alıp geleyim. Sonra istediğin kadar ağlarsın. Hadi Alya." Zorda olsa ağlamamı dizginleyip, hıçkırıklarımı boğazıma dizince, Efe çeneme bir öpücük kondurup koşar adımlarla köşeyi döndü ve arabasını almaya gitti. Ellerimle saçlarımı yatıştırıp nefes almaya çalıştım. Aldığım oksijen boğazımı acıtınca bir iki kere öksürüp duvarın dibinde kendinden geçmiş halde duran Onur'a döndüm. Buraya onun için gelmiştik, o benden daha kötü durumdaydı ama şu an ilgi benim üstümdeydi. Bu bir tarafımı tatmin edip içimi ısıtırken diğer tarafım beni bencillikle suçladı. İçimdeki sevimli şeytanım da beni bencillikle suçlayınca yenilgiyi kabul ederek Onur'a yaklaştım.
Suratında her zaman bir gülümseme bulunurdu ama şu an kan öylesine bulaşmıştı ki yüzüne, onu karalamaya çalışır gibi.. Hayat doluydu Onur. Sanki Duru her saniyesinde ona can veriyordu, onun sayesinde ayakta kalıyordu. Aralarında sevgi o kadar büyüktü ki.
Bir anda aklıma Duru geldi. Acaba o biliyor muydu? Biliyorsa ne kadar da çıldırmıştır!
Onur'a doğru emekleyerek biraz yaklaştım ve sert duvara yaslı başını omzuma koydum. Şu anda yan yana ne kadar çaresiz görünüyorduk kim bilir.
Cebimden temiz bir peçete çıkarıp suratına bulaşan koyu renk kanı temizlemeye çalıştım. Hala aldığım nefes beni zorlarken Onur'un başını dik tutmaya çalışıp gözünün yanındaki kanı temizlemeye çalıştım. Gözü mosmor olmuştu ve şişmişti. Acı içinde gözümden bir damla yaş akarken Onur'a sarıldım. Öyle cana yakındı ki, onu bu halde görmeye dayanamıyordum.
Hızla yanaşan araba sesi ve keskin bir fren sesiyle temizlemeyi bırakıp kafamı kaldırdım ve bize yaklaşan Efe'ye baktım. Hızlı adımlarla Onur'u yanımdan kaldırıp kolunun altına girdi ve arabaya doğru Onur'un acı eşliğindeki cılız çığlıklarıyla yavaş yavaş yürümeye başladılar.
Bende birkaç nefes alıp kendime geldim ve ayağa kalkıp onlara yetiştim ve Onur'un diğer kolunun altına girip Efe'de ki yükü azaltmaya çalıştım. Efe şaşkın bakışlarla afallayıp birkaç saniye durunca ona hak verip bende duraksadım. Az önce kriz geçiren ben değilmişim gibi şimdi ona yardım ediyordum. Dengesizdim biliyordum ama ben buydum, böyleydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
ChickLit“En önemli hatalarımızı ne zaman yaparız?” diye sordu beynim. Hiç tereddüt etmeden cevapladım. “ Birine güvenince.” Sonra kalbim yöneltti aynı soruyu bana. Bu sefer durdum. Usulca fısıldayarak cevapladım soruyu: “Aşık olunca…”