Medyadakiler Ceylin ve Alya :)
Derin bir nefes verip dün yaptığımız kızlar günü saçmalığını düşündüm. İlginç bir şekilde dün Derin’e rağmen eğlenmiştim. Hatta Derin’e kanım ısınmıştı, tabii Ceylin’le olan yakın dostluklarını saymazsam. Daha ilk günden sanki kırk yıllık dostmuş gibi kaynaşmışlardı. Aslında bir şekilde Ceylin’e hak veriyordum. Yıllardır benim gibi ruhsuz biriyle arkadaşlık kurmuştu. Şimdi tam ona göre biriyle tanışmış ve arkadaş olmuştu, haklıydı.
Bir nefes daha verip hızla yataktan kalktım. Yine koyu renk bir şeyler giyip kahvaltıya indim. Tam masaya oturacaktım ki sofrada babamın eksikliğini hissettim, yıllardır hayatımda hissettiğim gibi… Kafamı kaldırıp Sevim Hanım’a sordum.
“Babam kahvaltıya inmeyecek mi?”
“Babanız işlerinden dolayı yarın yurt dışında olmalıymış. Bu yüzden bu sabah erkenden uçağı vardı, Alya Hanım.”
Her zamanki gibi bunu mükemmel (!) babamdan değil Sevim Hanım’dan öğreniyordum. Alışmıştım artık. Hızla bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Arabama atlayıp rotamı okula çevirdim
Sınıfa gireceğim sırada hocanın çoktan derse başladığını fark ettim. Zaten hiç ders dinleme havamda olmadığım için kantine indim. Hemen boş bir masa bulup kendimi sandalyeye bıraktım. Daha bir- iki dakika olmuştu ki o her zaman ki gülümsemesiyle Derin geldi yanıma.
“Günaydın.”
“Sana da” diye soğuk sesimle konuştum.
Derin bir şeyler düşünüp ağzını açmıştı ki tereddüt edip sustu. Sonra sıkıntıyla bana bakıp ifadesini masumlaştırdı.
“Söyle hadi” dedim cesaretlendirir bir şekilde.
“Dün… Sanırım… Ceylin’den seninle ilgili birkaç şey öğrendim.”
“Birkaç şey?”
“Yani bir süre tedavi olduğunu filan.” dedi kısık sesiyle.
Ne yani Ceylin daha dün tanıştığı birine benim bile hatırlamak istemediğim geçmişimi mi anlatmıştı?!
“ O zaman ağzını sıkı tutmanı da söylemiştir umarım. O anlattıklarını unut. Amacı neydi bilmiyorum ama unut!”
“Yok, yok yani… Söylemem. Unuttum hem.” Sıkıntılı bir nefes verip devam etti.
“Ama ne zaman ihtiyacın olursa benimle konuşabilirsin.”
“İhtiyacım ilan yok!” diyip hızla ayağa kalktım. Adımlarımı büyütüp kantinden çıkacaktım ki büyük, sıcak bir el sıkıca kolumu tuttu.
Kafamı kaldırıp şaşkınca Efe’ye baktım. Yine gözlerini benden başka bir yere dikip eliyle çenemi yukarı kaldırıp ağzımı kapattı. Hadi ama! Ağzım açık mıydı?
“Yarım saat sonra kütüphanede ol, sert kız.” dedi yine benimle göz teması kurmadan. Sonra hızlıca yanımdan geçip kayboldu.
Ben bir süre onun arkasından şaşkına baktım. Efe benimle mi konuşmuştu? Gerçekten beraber mi çalışacaktık? O gün ona benimle çalışmak istemediği için sert çıkmıştım ama sanırım bende pek istekli değildim. Ben birine güvenemeyecek kadar yaralı biriydim ve şimdi istemsizce o’na güvenmek istiyordum. Sonra aklıma Ceylin’in Efe hakkında dedikleri geldi.
“Ciddi bir güven problemi varmış sanırım.”
İstemsizce kendimi Efe’yle beraber hayal ettim, birbirimizin yaralarımızı sararken… Birbirimize iyi geldiğimizi hayal ettim sonra. Hep öyle değil midir? En çaresiz anınızda hayatınıza biri girer. Sizde yaralısınızdır o da. Sonra tanışırsınız ve hoop! Birbirleriyle iyileşirler ve mutlu son! Peki ben mutlu sonlara inanıyor musun? Hayır!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
Chick-Lit“En önemli hatalarımızı ne zaman yaparız?” diye sordu beynim. Hiç tereddüt etmeden cevapladım. “ Birine güvenince.” Sonra kalbim yöneltti aynı soruyu bana. Bu sefer durdum. Usulca fısıldayarak cevapladım soruyu: “Aşık olunca…”