Nefes'i

110 65 4
                                    



Ruhum acıydı, ruhum kandı ve ruhum size zehirdi. Zehrim insanlığa biçilmiş en büyük kaftan, bir kefendi. Rengimi, siyahlığımı almıştım zehrimden. Zehrim gücünü almıştı kırmızılığımdan. İnsanoğlu kendini darağacına astığı gün Eflal yükselmiş Şahmaran'ın gerçek yüzü ortaya çıkmıştı. Kırmızılıklar içinde yanan kadının gerçek yüzü asılı kalmıştı iplerin ardında. Bedenini kor alevler içinde yakan kadının asıl rengi gül yüzündeydi. Gül yüzünden dökülen acının yalın ayak izleriydi gözyaşları. Gül rengini almıştı beyazlığının içinde duran yanık kırmızıdan ve sahip çıkmıştı yılanlarının sahipsiz kalışına. Yeryüzünün en güçlü kadını Şahmaran'ın, gücünün sınırı yoktu. Gücünün esiri olan kadının gözyaşlarından geriye kalan acısıydı aşık olduğu adamın kalbinde duran yangın yeri. Yakanda o idi. Beni kül edip tekrar var eden...

Kalbimin darağacına asılı kalmasını isterdim. Asılı kalsın ki bir daha hiçbir şey hissedemeyeyim. Kalbimi yakayım ki onu karşımda görmeyeyim. Hissetmeyeyim, özlemeyeyim. Kendimi darağacına asayım ki onun yanına gideyim. Kendimi bırakayım ki ondan binlerce kez özür dileyeyim. 'Canımın canı.' Diyeyim... Kendimi asamıyorum. Ben kendimi yok edemiyorum. Varlığımı yokluğu ile sınıyordu. Duha'nın sesi yok oluyor beni kahreden güzelliği ortaya çıkıyordu. "Arkandayım..." Sesi benimleydi. Sesi şahdamarımdaydı. Sesi bendi. Savrulan saçlarım sol omzuma düşmüştü. Arkamda duran beyaz duvarın üzerinde asılı kalan panolar ruhumdu. Ruhumu beyazlığını koruyan duvarların üstüne asmıştım. "Seninleyim..." Benimleydi. Devrim'in sesi benimleydi. "Beni duyuyorsun." Onu duyduğumu biliyordu. Duha'nın yok olan bedeninin yerini almış benimle konuşuyordu. Beni sesine bağlıyor zihnimde yürüyüşünü tamamlıyordu. "Güzel yılanım." Zihnimi, beni, bedenimi sesiyle ele geçiriyordu. İtaat etmeye çalışan bedenim duruyor onu dinliyor ve nefes alıyordu. "Siyah sayfa seninle Şahmaran." Avuç içlerimde yer alan siyah sayfa beyaz kalemle yazılmış ve önümde duruyordu. Açmaya cesaretim var mıydı? Buna hazır olmayan bedenim idrak yollarını kapatmıştı. "Bir ölümü dize getirmiştin. Varlığın onun ölümü." Kabullenmiyordum. Ben katil değildim. Katil olamazdım, yapamazdım. Ben kimseye dokunamazdım. Sağa sola savrulan saçlarım yüzümü örtüyor sallanan başım midemi bulandırıyordu. "Sus. Yalvarırım." Ellerim kan kokuyor, bedenim kanla kaplanıyordu. Zihnimde işlediğim cinayetler gün yüzüne çıkıyor ellerime kan kokusunu yayıyordu. "Çocuklar Şahmaran, çocuklar seni sever. Senden korkarlar. Onların korkuları oldun. Onları ellerinle katlettin." Yapmadım. Ben yapamam. "Sus diyorum sana sus. Allah aşkına yalvarırım. Ben dayanamıyorum artık." Sıcaklığını yanaklarıma yayan tuzlu su yanaklarımdan dudaklarıma geliyor tuzlu suyu bırakıyordu. Bir iki üç... Yanaklarımdan asılan her bir gözyaşı kayıyor ve düşüyordu. Zihnimi terk etmişti. Zihnimi terk etmekle kalmamıştı. Beni paramparça etmişti. Yerle yeksan olan bedenim çökmüştü. Ben ağlıyor muydum? Avuç içlerimle yanaklarımı silmiş sıcaklığını kenara atan tuzlu suyun soğukluğunu hoş görmüştüm yanmaktan parçalanan avuçlarıma. Kitabın sayfasını kapatmış karşımda bana bakan Şahmaran'ın yüzüne dikkatlice bakıyordum. Neden beni seçmiştiniz ki? Ben bir işe yaramayan bir insandım. Yaşamak isteyen yaşam dolu bir kızdım sadece. Yastığın altına koymuş ve bir süre açmamak adına rafa kaldırmayı tercih etmiştim. Siyah sayfayı ne kadar merak etsem de okumayacaktım. Okursam canım yanacak, bedenimi ateşlere atacaktım. Yataktan kalkıp kapıyı açmış mutfağa gitmiştim. Dolaptan çıkardığım büyük bardağın içini soğuk suyu doldurmuş boğazıma sicimle inen birçok bıçak darbesini hoş bir şekilde karşılamıştım. Sevdiğim soğukluğa sığınmış sıcaklığımı onlara bırakmıştım. Sıcağı elinin tersiyle itenler soğukluğa mahkum kalırdı. Arkamda hissettiğim beden beni izliyor hareketlerime bakıyordu. Uzun boyunun getirdiği üstünlüğe sığınmış beni izliyordu. Resmiyetli yüzünün arasında kalan , avuçlarımın yangın yeriydi. "Doğa." Beni onunla sınıyordu. Bana karşı katilliğimi kullanıyordu. Benim isteğim ile olmuş gibi davranıyor. Beni evladından saymıyordu. Gözünde şeytandım. Oğlunu öldüren bir iblistim. Onu gömdüğüm topraklardan canımı canına katacağımı bilmezmiş gibi bana katil diyordu. Sesim çıkmamıştı, çıkaramamış. Baba diyememiştim. Dilimin varmayan kelimeleri insanın canını nasıl da bu denli yakıyordu. Yandığım toprakları söndüremiyor kendimi koruyamıyordum. Kendimi ateşe atmaktan çekinmiyordum. "Doğa, yüzüme bak." Yüzümde göreceği şeytanlara bakmak istiyordu. Beni değil, katil yaptığı suretime bakmak istiyordu. "Doğa!" Yükselen sesinin arkasında kalmıştım. Gücüm yetmemişti. Gücümün söndüğü yerdi babam. Gücümü kazandığım yerdi babam. Bardağı sertçe bırakmıştım mermere. Gözüm göreceği manzarayı biliyor gibiydi. Kendini hazırlamış gibi duruyordu. Uzun boyu ile karşımdaydı. Ak düşen saçları hâlâ siyahtı. Kalın siyah kaşları kemikli burnun yanında yer alan küçük siyah beni. Küçük yeşil gözleri esmer tenine ne de yakışıyordu. Gözünün üstünde yer alan et beni onun yakışıklılığından hiçbir şey almıyordu. İnce biçimli dudaklarının üstünde yer alan çukur ve belirgin çene hatları babamın tamamını oluşturuyordu. Kalıplı bedeni bu yaşından hiçbir şey kaybetmemişti. Ben dört yaşında çocukluğunun içinde yüzen Doğa'ydım. Babasına âşık olan küçük bir kızdım. Hâlâ onun sıcaklığını arayan onun korumasına muhtaçlık duyandım. Yüzümde gördüğü cesetti. Gözlerimde gördüğü parçalanmışlıktı. Beni en çok sen parçalamıştın baba. Kısılan sesi bana çığlıktı. Sesi sesime karışmış bir çığlığı dize getirmişti. "Doğa..." Ne diyebilirdin ki? Bunca sözlerine rağmen gözümün içine baka baka hâlâ bana katil mi diyecektin. Dolan gözlerime aldırmadım çatlayan sesimin soluğumu kesmesine izin vermedim. "Baba." Sıcaklığını hissedemedim. Bana sarılmasını istedim. Sarılmadı. Beni korumadı. Tek kelime etmedi. Boğazına oturan yumruyu temizledi. Mutfaktan çıktı. Beni bıraktı. Ruhumu yaktı. Bizi, çocukluğumu kül etti. Boğazıma düğümlenenin geçmesini istedim, geçmedi. Büyüdü gittikçe daha da büyüdü. Konuşamaz oldum. Bıraktığım bardağa su doldurup geçmesi için içtim. Geçmeyen her şey gibi geçmedi. Odaya geçip üstümü değiştirdim. Üzerime geçirdiğim haki yeşili kazak ile siyah taytım vardı. Siyah kaşe kaban üzerime asmış bir fular takmıştım. Cebime attığım telefon ile Tutku'nun bana yazdığı kağıdı aldım. Ayaklarıma siyah postalları geçirmiştim. Aralık ayının soğuk havasıydı. Getirdiği yağmur üzerine sinen isi yok ediyordu. Anahtarımı almış kitabı kabanın içine yerleştirmiştim. Aldığım kulaklıkları cebime tıkıştırmış ve evi terk etmiştim. Belki kendimi de. Biriken suların içinden geçiyor kendimi aklıyordum. Kendimi aklamak için babama yalvarıyordum. Boş sokakların ortasında bırakmıştım kendimi. Yankılanan en güçlü çığlıktım. Çığlığımı duymayan kulaklar gerçekliğe kapanmıştı. Duyun bizi. Çığlığıma kulak verin. Şahmaran'ın acısını sizde ruhunuza asmayın. Boş caddedeydim, sokakları bırakmış kaybolan bir çocuğun anısı olarak koymuştum onları oraya. Hikâyemi yerleştirmeye başladığım yerde yeniden yazıyordum. Duha'nın kayıp varlığı annesini arıyordu. Beni hissetmekle yetinmiyordu. Yılanın gözyaşları dökülüyor bizi yakıyordu. Islatmayan gözyaşları artık yakıyordu. Yağmurun altında ıslanıyordum. Başımı göğe kaldırmış gözlerimi gelen yağmur tanelerine karşı kapatmıştım. Göğe karşı kapanmıştım. Bizi kapatan yağmuru ellerimle parçalamak istemiştim. Beni koruyan yağmura minnet duymuştum. Nefesini nefesime karışan yağmurun beni soğutmasına izin vermiştim. "Eflal." Sesi kulaklarımda çınlayan adama tutunmuştum. Nefesini nefesime karıştırmış yağmura tutunmama izin vermemişti. "Kıvrıl güzel yılanım." Kulaklarım sesini hoş görmüş ve itaatını sağlamıştı. Kulaklarım çığlımı bana vermiş nefesimi nefesine vermişti. Ben çok zaman önce değil yılanlarımın yanına şimdi adanmıştım.

Gözlerim kapanmış                                                                                                                                                                                                 Ben gerçekliğe sınanmış                                                                                                     Nefesimi vermiş                                                                                                                                                                                                      Devrim'i yaratan adama tutunmuştum.                                                                          Çok değil,insanoğlunu seçmiştim.                                                                                                                                                                  Tam sırası, artık yağan yağmur değil.                                                                             Kan kırmızı güllerinin gebe kaldığı acı.                                         

ŞahmeranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin