Bir bedeni kaybetmek, kan dolu bir havuzun içinde boğulmaktı. İçime çektiğim nefesin arasından sızan cam parçaları ciğerlerime batıyordu. Batmakla kalmıyordu, ciğerlerimi yok ediyordu. Ciğerlerim kanıyordu, ellerimin üzerinde duran pul lekeleri çıkmıyordu, kırlangıçların Işıl'ı bana geri dönmüyordu. Ruhumun kıvranışın da anneme rastladım, boğulduğum bu dünyanın içinde toprak kokusunda annemi istedim. Ben mezarının başında çığlıklarım ile annemi aradım. Örtündüğü toprağın altında onunla olmak istedim, düğümlenen boğazım arasından konuşmak için can attım. Parmak uçlarımda dönen acının haddi hesabı yoktu, babamın canında hissettiğim acının tarifi yoktu. Karşımda duran adamın gözyaşlarının içinde boğulmasını izledim. Yeşil gözlerinin ardında duran kanlı gözyaşları akmak için an kolluyordu. Nefesim sıkıştı, kalbim o an atmayı durdurdu. Hissettiklerimin hissedilesi yanı yok olmuştu. Hislerim, bir trenin altında ezilmiş, parçalanmış ve uçmuştu. Annemin, hayatımda duran ışığını söndürdüğü gibi hislerim kendini yok ettirmişti. Şimdi yanımda duran acının yalınlığı ve yakıcılığı ile baş başa kalmıştım. Babam, o acıyı hisseden kara lekenin çıkmayan yanıydı. Devrim'in arkamda duran varlığı ve zihnimdeki var oluşu canımı acıtıyordu. Sesim kısık, ruhum cılız, bedenim viraneydi. Avuçlarımın içinde duran nemli soğuk toprak, yüreğimde duran yangını söndürmeye yetmiyordu, buna yeltenmiyordu. "Şimdi sana nasıl dokunacağım ben. Nasıl ölülere dokunulur bilmem ben bilmem ki." Yanağımdan süzülen ateş parçası toprağı yaktı. Toprağın en çok canını mezarlıkta yaktılar. Mezarlıklar, insanları sevmez, canını yaktıkları toprağın geldiği hale ağlardı. Babam kırık cansız bir tebessümü dudaklarında sallandırdı. Dudaklarındaki tebessümü orada intiharını etti. "Bak Işıl'ım, bu küslük hiç oldu mu? Nasıl Işıl'ım dediğim zaman öpeceksin beni. Yüreğimi kim saracak benim Işıl." Babam sustu, babam susmadı artık bağırıyordu. Boğazlarındaki damarların patladığı noktada babam acısını kustu, sevgisinin en gerçek kısmıyla boğuştu. Boğuştuğu enkazın altından sağ çıkamadı. Bir ev inşa ettik, inşa edilen evin içinde: gözyaşlarımız, kahkahalarımız, kanlarımız vardı. Dört kişinin ruhuyla bezenmiş evin içinde sıkışan biz olduk. Babamın üzerine yıkılan evin ruhu olmuştu. Nefes barındırmayan evler çürümeye mahkûm olurdu. "Kalk Işıl. Yalvarırım kalksana. Yapamam Işıl ben yapamam. Sensiz yapamam. Sen benim canımın içi olan kadınsın. Neden canıma kast ediyorsun."Nemli toprakların içinden çıkardım kirli avuçlarımı sahi kir değildi, annemin güzelliği ile bezenmiş bir topraktı. Babamın yüzüne tutundu reddetmedi, topraklarımızı reddetmedi. Kızına sarıldı, birbirimizden başka kimimiz vardı. Evlat acısıyla sınanan babanın, ardından getirdiği büyük acının farkında bile olamamıştı. Annemin varlığına alışan bedeni yok olmuştu. Babamı yanağından öptüm, dudaklarım yandı. Yüreğimiz alev almıştı artık, sönme devası yoktu. Fırtına esti şehrimize, ateş sıçradı kalbimizin her odacığına. Bedenimiz tutuştu, ruhumuzu yok etti. Kara bir is lekesi ruhumuzun duvarlarını siyaha çalan rengiyle boyadı. Ruhumun ana rengini kan kırmızı ile karıştığı vakit o zaman aldı. Annemin isminin nakış nakış işlenmiş mezar taşına tutunarak kalktım. Son vedayı bir buseye sığdırmıştı adımlarım. Son kez hissetmişti bedenim sıcaklığının resmiyetini. Babam artık ağlıyordu, suçladığı kızı annesinin de katili olmuştu. Bu romanın katili bendim. Bu romanın katili Gül Hanım ta kendisi olmuştu. Bedenimi geri çevirdim, rüzgar saçlarıma nüfuz etti. Soğuk rüzgarın dikenleri yüzümü ısırıyordu. Varlığını bilmemi istiyordu, kendinden bile uzak olan bu bedenin hissetmediği ne kalmıştı ki artık. Annemden uzağa gidiyordum. Gidebildiğim kadar uzağa, ruhumu atmak istediğim boşlukta sallandırmak için sürdürüyordum bu çabamı ben annemden kaçamıyordum. Ölü bir insanın ruhundan kaçmaya çalışan yersiz bir bedendim. Mezarlığın çıkışına yaklaşan adımlarım söndü. Ölü bir ruha sahip, yaşayan bir bedendim. Sahi yaşıyor mu bu bedenim? Bilemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şahmeran
FantasyArkandayım... Maranların soyunun en güçlü kadınıydı. güzelliği yılanların zehri ile harmanlanmıştı. Pullarıydı varlığını yok eden acısıydı öldürdüğü insanların kanı ve sizdiniz arkanızda gördüğünüz suretin resmi. Kırmızıydı ölümümün rengi ve siyahtı...