Visal

102 52 13
                                    


Aldığım her nefeste, çektiğim acının baş harfi görünüyordu. Acım oydu beni kanatmaktan zevk alandı. İçtiği her sigaranın izmaritini bedenimde söndürüyor bunu yapmaktan keyif alıyordu. İçtiği her sigara bendim, çektiği her nefeste bedenimdi tükenen. Üflediği dumandı ruhumun bedenimden çekilişi. Bastığı sigaranın kızıllığı içinde kaybolan düşüncelerimi söndüren taraf oluyordu her seferinde. Acımın rengi olmuştu kızıllığına boyadığı kan kırmızı rengi. Çektiği dumanın rengine bulanmıştı düşüncelerimin her biri. Gri bir arzuydu istediğimiz. Siyahtı birbirimize bağlanmamız. Rengimizden ötürü dışlanan iki beden olmuştuk. Bizlere bunu hoş görenlerden tarafından katledilmiştik. Memnunduk, halimizden. Onunla oluşumdan. Huzursuzduk, bilmediğimiz bir düzenin içinde kaybolmamızdan...

Elimde tuttuğum kitabın ağırlığı fazla gelmişti. Tutunamayan düşüncelerim gibi duruyordu elimdeki kitap. Tutuyordum, beni hissettiriyordu. Tutamıyordum, beni mahvediyordu. Birbirimize bakıyorduk, beni yakıyordu. Onu kavuruyordum. Birbirine katil olan insanlar olmuştuk. Duha'nın çığlığının sebebi öleceğimi biliyor olmasıydı. Yaratıcıdan başka bilinmeyecek olan ölümüm bu adamın zihninde can bulmuştu ve beni toprakların altında bırakmıştı. Zihnimin uyanışının başlayacağını bilemezdim. Beni kaybetmekten korkacağını bilemezdim. "Ölme!" Ölümüm ruhumda başlamıştı. Duha'nın varlığının içinde Devrim'in kollarında. Eflal'in zihninde. Toprak'ın yanında. "Konuşmuyorsun yılan?" Dikenlerini içinde barındıran gözlere sahipti. Dikenlerini gözlerime batırmakla yetinmiyor kalbime de el atıyordu. Titrek olan sesimi bir kenara bırakmıştım. Korkmak neye fayda ederdi? Yeterince yıkılmamış mıydık? Öleceğimi öğrenmiştim. Ne olabilirdi ki en fazla? "Konuşacak ne kaldı ki?" Konuşacak çok bir şey kalmamıştı. "Pes edilmişliği gözlerinde görüyorum. Maranların en güçlü kızı pes etmişti." Pes etmemiştim, sadece artık yorulmuştum. "Yoruldum Devrim. Bilmediğim bir sistemin içinde karşıma sen çıkıyorsun. Hiçbir şey olmamış gibi tüm olanları anlatıyor. Ve nasıl öleceğimi bildiğini yüzüme bas bas bağırıyorsun. Zihnimde geziniyorsun, düşüncelerimi bilebiliyorsun. Benim artık tutabileceğim çok bir şey kalmadı ki." Titreyen ellerimi yok saydım sırası değildi. "Kırıldığın dalından tuttum seni. Ruhuma sardım tüm yarası olan dallarını. Batırdığın dikenleri görmeden yoluna devam ettin. Ruhumda kanamayan tek noktam kalmadı. Hikayeni bilmiyorsun. Pes ediyorsun. Yolun başındayken bu kadar çabuk mu Şahmaran?" Yolun başında bırakabilirdim kendimi. Başından beri savunduğum doğrumdu güçlü bir insan değildim. Yılanlarına sahip çıkacak bir Şahmaran hiç değildim. Kendimi biliyordum, beni bilmiyordunuz.

"Devrim, ben hikâyemi bilmek istemiyorum. Onların yanına gitmekten yoruldum. Onların yanına gitmeden önce fısıldadıkları isim sensin. Bunu anlamaktan çok yoruldum." Ellerim değildi artık titreyen büyük bir sarsıntı içinde olan bedenimi kontrol edemiyordum. Devrim'in bakışlarının ayrılmadığı bedenim dur durak bilmiyordu. Yanıma iki adımda ulaşan Devrim'in gözlerinde gördüğüm ben değildim. Mavi rengini kaybetmiş gözlerim artık kırmızı rengiyle harmanlanmıştı. Beyaz tenim artık daha da beyazdı. Bakışlarım kollarıma uzandı parmaklarımın üzerinde beliren pullar gideceğimin habercisi olmuştu. "Maran, dinle beni. Kulakların bende olsun. Sakın onları dinleme anladın mı? Onları dinlersen bir daha seni bulamam. Seni kaybedemem." Zihnimde yankılanan sesine odaklanmaya çalışıyordum. Onu dinlemek istiyordum saatlerimi, saniyelerimi vererek onu dinlemek istiyordum. Duha'nın sesi kaybolmuştu. Benim güzel kızım nereye gitmişti? Yekta neredeydi? Devrim'in sesi neden boğuk geliyordu? Bedenimi mi kaybediyordum? "Maran!" Yankılanan sesinden adımı duymak için yalvardım. Beni duyması için tüm sesimi bedenine nüfuz ettirdim. "Devrim!" Önce bedenim sonra zihnim gerçeklikten silikleşiyordu. Karşımda gördüğüm mağara değildi. Onların yanında değildim. Beni isteyenler onlar değildi. Çıplak ayaklarımı ıslatan suya baktım nehrin ortasına atılmış olan bedenim üşüyordu. Suya bırakılan nilüferlerin güzelliğine baktım. Suyun berraklığı içinde titreyen bedenimdi. Duha'nın ağlayan gözlerinin içinde gördüğüm kırık tebessümleri örtmüştü gözyaşlarını kızına sarılan Yekta annenin ağlayan gözlerinin içinde duran minnet dolusu sevgiyle harmanladım kendimi. Ruhumu bırakmamıştım. Devrim'in sesi artık bana çok uzaktı. Suda ilerlemeye devam ettim, suyun üzerinde dolaştırdığım ellerim arkasında iz bırakıyor çok geçmeden kayboluyordu. Silinmesi mümkün olan her şey gibi çok geçmeden kayboluyordu. Yekta artık yoktu. Duha'nın bedeni kaybolmuştu. Karşımda gördüğüm insanın can yakan güzelliğine tutunamayan gözyaşlarım suyun üzerine eklenmiş onlardan biri olmuştu. Toprak. Açık ela gözleri titriyor beyaz teninin göz alıcılığı suya vuran ay ışığında daha güzeldi. Kardeşimdin. Hızlı adımlarımı suyun altında devam ettirmeye çalışıyordum.

ŞahmeranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin