Cennet'in Yaşamı.

95 44 12
                                    

cennet cehennem'in üzerine yıkıldığı vakit ruhumun karmaşası baş gösteriyordu. Cennet'i arzulayan bir şeytandım. Cehennem'i tatmak için direnen bir melektim. Ben harmanlanmış ve ölmek üzere olan bir bedene ev sahipliği yapan ruhun ta kendisiydim. Gözlerim, kamaşır kapanır ve direnirdi. Yaşadıklarımın acısından kamaşır, görmemek için yalvarır. Ve o acıyı yeniden tatmak için direnirdi. Acının hissedilmeyen yanının ardından gelirdi aldığın arzunun hissedilisi yanı. Arzuyu ele geçirdiğin, arzu sen olduğun zaman, vakit ölüm kavramını yitirmiş olur ve ölmek için değil ölümünü izlemek için var olur hâle gelirdi. Karşımda duran yalın gerçeklik nasıl da sarsardı insanı. Her adımı olanın adımlarını ruhundan çekeceğini bilmeden nasıl da yaşamına kaldığı yerden devam ederdi. Ölüm kokardı ruhum, bedenimin kanlı kefeni üzerinde gezinirdi babamın yanık esmer teni. Ruhumu katleder bizi paramparça ederdi. Darağacına asılan sadece ben değildim. Bizler birbirimizi asmıştık Toprak uğruna. Oğlunun acısına asılan annenin gözyaşları olmuştu aşık olduğu adamın ipi. Kızının acısına buladığı kanı ile bir ip yapmıştı kendi elleriyle. Diktiği her ilmeği kendi kaçırmış ve ucunu bulamaz hale getirmişti. Kendimizi bulunmaz hâle getirdik. Onun bedenini kaybeden olduk. Onun bedenini ben değildim kaybeden. Kimdi bu hikâyede yer alan katil? Ben. Ben değilim. Bizdik. Sizdiniz. Adımlarınızın kanlı izleriydi. Nefesimin bıraktığı boşluk iziydi.

Maran'ın güçlü bir karakteri olduğunu yeni öğrenmiştim. Maran benim aksimdi benden çok daha güçlü ve kusursuz bir kadındı. Kusurları ile kendini kusursuz gösterecek kadar güzeldi. Kanıyla buladığı yılanlarının üzerine konmuştu güzelliği. Şahmaran kendine dokunan herkesi güzel yapabilecek bir kadındı. Eflal, sahip olduğum ismin ağırlığında ezilen bir kızdım. Eflal, Şahmaran'dı. Güzelliği ile tüm bedenleri yakabilecek olan kadındı. Doğa'ydı ismim. Var olduğum günden beri yaşamak için çabalayan bir insan olmuştum. Ellerime kan kokusunun sinmemesi için uğraşmıştım. Başarılıydım. Maran'ın varlığına kadar. Maran, beni öldürecek kadar gaddar onu sevecek kadar bencildi. Onu öldüremeyecek kadar hassas, onu sevecek kadar bencildim. Aynı bedene hapsolmuş iki farklı karakterdik. Bedeni katleden iki karakter...

Kucağında olduğum adamın gözlerinin içine baktım. Kendimi kaybettiğim sırada tutunduğum iki siyah dala. Kırdığım yerden bedenime kökünü salan dallarını sarmalamıştı bedenime. Batırmış olduğum dikenleri yok saymış onun kanatmama izin vermişti. Gözlerinde boğuk bir savaş veriyordum. Onunla bir harbin içinde kalıyordum. Kazanan bedenim bu adama yenik düşmek için yeminler ediyordu. Kalın sesinin otoritesi üzerinde çıplak ayaklarımla geziniyordum. "Maran." Onunla olmam için direniyordu. Burada olmam için dua ediyordu. Zihnimin içinde dolanıyor beni dinliyordu. İkimizin sesini zihnimde topluyor onu parçalara bölüyordum. Yankılanan seslerimizi birleştiriyor aynada resmettiğim görüntüye bakıyordum. "Devrim..." Kollarımdan sıkıca tutmuş kaybetmemek için direniyordu. Doğrulmak için kendimi öne doğru ittirmeye çalışmıştım. Engel olan kollarına uzandı bakışlarım, iyiydim değil mi? Artık bu duruma gerek yoktu. Gece karanlığı içinde gözlerimin diplerinde parlayan resmimizdi oluşan görüntümüz. Karanlığın içinde duran siyah bir parıltıydık. Görünmek için görünmüyorduk. Birbirimizi görmek için duruyorduk. "Kolların, eski haline yeni geliyor. Bacaklarını hissedeceğini sanmıyorum. Biraz bekle Maran, bu sefer söz dinle ve bekle." Kırpışan gözlerim ona kesintisiz bakıyordu, mesafemiz az nefesi nefesimdi. Çenesinin altında duran başıma uğruyordu sıcak nefesi. Nefesim göğsüne çarpıyor geri bana dönüyordu. Başımı sallamış ve dermanı kalmayan bedenimi bırakmıştım göğsünün üzerine. Yorulmuştum, Toprak'ın canına karıştırdığı Buse. Hayatına mal olan bedenimi sorumlusu olmadığını dile getirmişti. Biliyordum, değildim. Onu, Buse'nin ay yüzüne bırakmıştım. Gülümsemekten bir an olsun çekinmeyen sureti ile Toprak'ın renklenişini gözlerimle görmüştüm. Mutluydu, onunla mutluydu. "Devrim, biliyor musun? Ben çok yoruldum." Nefes aldıkça yükselen göğsü ile başım onunla birlikte gidip geliyordu. "Biliyorum yılan." Yılan, Maran ve Eflal. Bir karakterin içinde devam ediyordu. Maran, Doğa'nın varlığını istemiyor. Bedenime kendi hükmetmek istiyor. "Bilmiyorsun." Bilmiyor, bilse hisseder. Zihnimin içinde olmasına izin versem hisseder. Hissetmesin. Benimle olmasın. "Bilmemi istiyorsan, at soktuğumun çığlığını. Zihnim seninle gezsin. Buna engel olma. " Yapamam, kayıp kızımın varlığını bulmaya çalışırken bunu kendime yapamam. "Yapamam, zihnime geçmene izin veremem." Gözlerini görmeden her şey daha kolay oluyordu. "Dinle beni, bedenini yakarsam. Seni kor bir ateş yapmaktan çekinmem. Bedenimi seninle kül etmekten kaçınmam. Duha'nın bedenini annesinin yanından çekmen için bana ihtiyaç duyacaksın." Hangi kapıyı çeksem karşıma çıkacaktı. Hayatımın her evresini bilen adamdan kaçamazdım. Kaçamazdınız. Zihnim uyanışa geçiyor, çığlıklarını etrafına savuruyordu. Eflal, tiz bir çığlığı zihnimde canlandırıyordu. Paslı bir ok fırlatılmıştı zihnimin tam orta yerine. Fırlatıldığı yerde Devrim'in zarif bedeni bedenimde ilerlemeye başlıyordu. Zihnim tüm yalınlığı ile çıplak bir beden gibi karşısındaydı. Duha'nın zedelenmiş bedenini kucağımda buluyordum. Benim kızımdan ne istediniz? Benim kızımı kim yara bere içinde bıraktı. Onun bedeni küçük, ona nasıl kıydınız? Ağlamaktan kısılan sesine ev sahipliği yapan kırık bedeni hırpalanmıştı. "Eflal." Sardım, sarabildiğim kadar çok sardım onun bedenini. Yaralarını örtmek için sardım. Annesini hissetmesi için Tanrı'ya yalvardım. "Geçti, güzel kızım. " Ağlamak yoktu, ağlarsam yılanımın katili olurdum. "Eflal, annemi öldürdüler. Bin parçaya böldüler. Onu benden çaldılar." Annesizliği ikinci kez en derininden hisseden olmuştu küçük yaşında. Hıçkırmış, hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Nefesi bitene kadar, gözleri kuruyasıya kadar ağladı. Annesini görmek katilini boğmak için ağladı. Sustum, kaybetmemek için nefesimi verdim. Yekta annenin ruhuna ruhumu vermek için Devrim'in izini aradım. Devrim'in çığlıklarımda buldum. Onu öldüğüm gün buldum. "Susma güzel kızım." Susarsa konuşamazdı. Ağzını mühürler bir daha açmamaya yemin ederdi. Biliyorum, onu en çok yıpratan bendim. Tüm suç bu lanet ettiğim soy. Ölmeyen, tek ben mi kalmıştım? Daha kaç ceset görecektim. Ne kadar soluyacaktım bu kan kokusunu. Ellerimde nasıl taşıyacaktım katili olduğum bedenin kanını. "Eflal, ben nefes alamıyorum artık." Anne nefesti. Anne yaşamanın en temel sebebiydi. "Boğulduğunu sandığın zaman, en yalın halin ile yeniden doğacaksın bunu sakın unutma. Öldüğünü düşündüğün zaman ölmüyorsun. En gerçek ölüm, onun gözlerinde üstüne toprak attığını gördüğün zaman olur. Toprağı o değil sen atıyorsun ve o bunu keyifle izliyor. Yaşama yeniden tutunacaksın. Benim için, bizim için. Onlar için." Kendi bedeninden sıyrılıp yılan bedenine bürünmüş kızım her zamanki yerine boynuma geçti. Kıvrıl güzel kızım. Gözyaşlarını kuruttu yerine fidanlar ekti. Kuru verimsiz bir toprağın fidanları yetişmek için bekliyor olacaktı. Asla yetişmeyecekti. Bunu biliyordu, bunu bilmiyorduk. Eflal'in çığlığı sönmüş, Devrim'in bedenine sokulmuştu. Zihnim sakin bir okyanustu. Cılız, yorgun sesim Devrim'e ulaştı mı,bunu bilmiyordum."Sen duymasan, kimse duymazdı. Sokak ortasında attığım çığlıkları senden başka herkes kulaklarını kapatmış olacaktı." Devrim'in nabzını dinlemek içi boş bir kutunun içinde loş ışıkta uyumak gibiydi. "Benden başka kimse duyamaz. Buna izin vermem. Yaşamın da ölümün de benim."

Yaşam ve ölüm kısa aralıklar birbirine iki zıt isim. Ve birbirine karışdıkça anlamalı duran isimler. İki kelime, biri korku biri sevinç. Yaşam ve ölüm iki sızıntı. Çatlaklar arasında süzülen sızıntı, dere olmak için çabalardı. Dere olamayan sızıntı nankör bir biçimde binayı yıkar. Beni yıkmakla kalmamıştı. Tozlarımı, rüzgârla dağıtmıştı. Benden bir parça kalmamıştı. Ben yok olmuştum. Birleştirdiğiniz parçalar ile yeniden doğmak için bekliyor olacaktım. Beni yaşatan ve öldüren iki kişi vardı. Yaşamım siz, ölümüm Devrim.
Ölümü seçmiş, yaşamı ittirmiştim.
Sizi değil onu seçmiştim.
Nankördüm, sizleri seviyorum. Sizinle yaşamak için çabalıyorum. Aynaya bak, arkanda duran beden benim. Gözlerine bak, acı içinde kavrulan bedenime. Ellerine dokun, hissedemediğin katilliği hisset. Ruhun kan, bedenin kezzap. Sen ve ben. Sizler, ruhumun en gerçek çığlığını atan insanlar oldunuz.

ŞahmeranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin