twenty two

87 17 24
                                    

Baha Erdem ;

Koşuyordum. Sanki başka bir gezegene ulaşabilecek gibi. Hızlı, çok hızlı koşuyordum.

Ne kadar koştuğumu bilmiyorum ama deniz kenarına gelmiştim. Denizin yakınında bir bank bulup oturdum.

Olanları düşündüm. Zeynep'in yazdığı notu, Poyraz'ın ona sarılışı. Hepsi çok anlamsızdı. Zeynep böyle bir şey yapmazdı diye düşündüm.

Nasıl bir anda bu kadar kolay değişebilmişti?

Bizimkiler sabah bana ulaşamayınca eve gelmişlerdi. Notu bulup okumuşlar. Bu yüzden hepsi Zeynep'e çok sinirliydi.

Şu an hiçbiri umrumda değildi. Sadece o görüntüyü düşünüyordum. Aklımdan asla silemeyeceğim görüntüyü. Aynı Poyraz ve Yağmur'u nasıl silemiyorsam bunu da silemeyecektim.

İnanamıyorum. Sadece bunu söyleyebiliyordum. Hissettiklerimi yansıtacak bir kelime ya yoktu ya da ben öyle bir kelime bilmiyordum.

Birkaç dakika sonra ayak sesleri duydum.

Zeynep Ulu ;

Baha'nın peşinden koşarken Poyraz bir anda kolumu tutmuştu. "Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sorduğunda ona cevap verme gereği duymadan kolumu çektim ve koşmaya başladım.

Ne olursa olsun, gerekirse Baha ile bir daha konuşmazdım fakat bunu ona yapamazdım.

Bir süre koştum fakat Baha'yı gözden kaybetmiştim. Biraz daha koştum ve en sonunda yorgunluktan feryat eden bacaklarıma kulak verip yürümeye başladım.

Deniz kenarına geldiğimde Baha'nın bankta oturduğunu gördüm. Yanına gitmek üzere anında adımladım fakat adım atmam ve durmam bir olmuştu.

Yanına gidip ne diyecektim? Özür dilerim mi? Onu bu kadar kırdıktan sonra toplamak bu kadar kolay mı olacaktı sanki?

Biraz düşünmek için oturduğu bankın arkasına, yere oturdum ve sırtımı arkamdaki duvara dayadım. Bir evin duvarı olmalıydı.

Ona bakarak düşünmeye başladım. Deniz kokusunu içime çektim. Etrafa yaydığı güzel koku düşüncelerimin arasında dolanıyordu.

Baha'nın da bir şeyleri düşündüğü belliydi. Hatta düşündüğü şeyler bile maalesef belliydi.

Başını eğmiş iki elinin arasına sıkıştırmıştı. Bir şeyler üzerine çok düşündüğünde yaptığı tipik bir hareket.

Birkaç dakika sonra ayağa kalktım ve yanına oturmak üzere banka doğru ilerledim.

Yanına oturduğumda kafasını kaldırıp göz ucuyla bana baktı ve kafasını tekrar eğdi. Gözlerindeki hayal kırıklığını fark etmemek neredeyse imkansızdı.

Özür dilemek için ağzımı açmıştım ki bir anda kafasını kaldırıp "Neden?" dedi. Bu soru ağzından güçsüzce dökülürken üzüntüsünün her zerresini her zerremde hissettim.

Ona söyleyip söylememek arasında kalmıştım. Söylersem canı yanacaktı. Söylemezsem daha çok yanacaktı.

Ama fiziksel acı bir yerde bitiyordu sonuçta. Zihninde olan acıyı yok etmek en zoruydu. Baha'nın buna katlanmasını istemediğimden söylemeye karar verdim.

Konuşmadan önce etrafa göz gezdirdim. Biz, deniz, ölmüş çiçekler ve birkaç bisikletten başka bir şey yoktu.

"Baha, gerçekten hiçbir şey sandığın gibi değil." deyip her şeyi anlatmaya başladım. Hiçbir detayı atlamadım. Her şeyi bilmesini istedim.

MoonlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin