Baha Erdem;
O mükemmel şarkıyı biraz daha dinlemek umudu ile sesin geldiği tarafa döndüm. Burcu'nun bir kız ile merdivenden indiğini gördüm.
Sanırım bu bana bahsettiği kızdı. Kızı tanımıyorum hatta yüzünü dahi görmemiştim ama aşık olunacak bir kahkası vardı.
Arkalarından gitmeyi düşündüm fakat eğer gitseydim Tan hoca ile konuşamazdım. Ben de vazgeçip Tan hoca ile konuşmak için içeri girdim.
Kapının sesini duyunca bu tarafa döndü. Elinde nota bulunan birkaç kağıt olduğunu gördüm.
"Baha buyur oğlum ne için geldin?"
babacan bir tavırla bunu sorduğunda cevap vermek için ağzımı açıyordum ki telefonu çaldı.Telefonu açıp "Efendim." dedi. Ardından karşısındakinin bir şeyler söylediğini duydum. Sonra Tan hoca "Tamam, tamam. Kızım hatta sen şimdi gel. Böyle daha iyi olur." deyip bekledi ve "Görüşürüz." dedikten sonra telefonu kapattı.
Ben tekrar ağzımı açmış ne için geldiğimi söyleyecektim ki kapının açılma sesi ile yine bölündüm.
İçeri daha önce okulda hiç görmediğim bir kız girdi.
Griye çalan ay ışığı gibi çok açık yeşil olan gözleri, uzun koyu kahverengi saçları, biçimli burnu, ve pembenin çok güzel tonlarından biri olan dudakları vardı.
Bir an neden burada olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Bu arada bir işi olmayanlar buraya gelmezdi çünkü.
"Zeynep ben de seni bekliyordum. Baha'nın da burada olduğu çok iyi oldu." bu cümle ile ne kastettiğini anlamadım ama anlatacak diye umuyordum.
"Merhaba hocam. " Cidden çok etkileyici bir ses tonu vardı.
Tan hoca "Baha, bu mimarlık bölümünden Zeynep. Zeynep, bu da psikoloji bölümünden Baha. Umarım iyi anlaşırsınız." diye bizi tanıştırdığında el sıkışıp ufak bir tebessüm ettik.
"Sizinle bu sene olacak resitali konuşmak istiyorum. Baha zaten her zamanki gibi kadroda fakat seninle hiç çalışmadık Zeynep bizimle birlikte birkaç prova ve Baha ile yapacağın provalardan sonra onun da onayını alırsak eğer seni de kadroya almayı düşünüyoruz."
Tan hocanın bu söylediği ile gözlerim kocaman açılırken ne diyeceğimi bilemez bir halde adının Zeynep olduğunu öğrendiğim kıza bir de Tan hocaya bakıyordum.
Tan hoca " Geçin bakalım sahneye. " dediğinde düşüncelerimden kopup ona döndüm ve dediğini yaptım.
Piyanonun başına oturduğumda, Zeynep'in hala hangi enstrümanı çaldığını bilmediğimi fark ettim.
Çelloya doğru ilerlediğinde ise cidden bunu beklemiyordum. Resitallerin sonunda çello ve piyano için özel bir bölüm olur ve bunu - büyük ihtimalle- bu sefer Yiğit'le yapmayacak olma fikri beni biraz germişti.
Çelloyu alıp bulduğu sandalyelerden birine oturdu. Bacaklarını açıp, zarif tutuşuyla göğsüne yerleştirdiği çelloya şöyle bir baktıktan sonra önündeki notalara göz gezdirdi.
Çalmaya başladığı an yüzünde oluşan gülümseme çok güzeldi. İstemsiz bir şekilde ben de güldüm. Yaptığım şeyi sonradan fark edip boğazımı temizleyip yüzümü düzelttim.
Gülüşünden dolayı parçaya çok odaklanamamıştım. Ama o çok keskin ve güzel bir şekilde çaldığından dolayı 'Moonlight Sonata' parçasını çaldığını anladım. En sevdiğim parça.
Aslında piyano ile eşlik etmek istedim fakat o, çok güzel ve duygulu çaldığından dolayı bu anı bozmak istemedim ve sadece onu izlemekle yetindim.
Çok iyi çaldığı barizdi. Bu provadan sonra özellikle benimle de prova yapmasına gerek yoktu.
Ayağa kalktığımda sesi duymuş olacak ki, çelloyu çalarken kapattığı güzel gözlerini açtı ve ardından bakışlarını benim onu izleyen gözlerime çevirdi. Bunu yapmasıyla aniden kan yanaklarıma hücum etti ve anında kıpkırmızı oldum.
Kafamı diğer tarafa çevirdim ve bir saniyeliğine gözlerimi yumdum ve utancımı yenmeye çalıştım. Ardından ona bakıp "Çok iyi çaldın." dedim.
Tan hocanın benden bir cevap beklediğini biliyordum bu yüzden ona dönüp "Hocam bence çok iyiydi. Hatta belki Yiğit'ten bile iyi." dedim.
Tan hoca da kafasıyla beni onaylayıp ardından "Baha öyle diyorsa tamamdır o zaman. Zeynep kadroya hoş geldin."
Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. O an o kadar ona dalmıştım ki kahkaha atmasıyla bundan sıyrılırken bu kahkahayı bir yerden hatırladığımı biliyordum.
Sanırım bu kahkaha o dinlediğim güzel şarkıdan bir kesitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moonlight
RomansaMüzik sayesinde tanışan iki aşık, karmaşık olaylar, tarifsiz duygular, bitmeyen hisler, zorlu ilişkiler, sevilmeyen bir takım insanlar. İmkansız bir son.