Zeynep Ulu ;
Okula geldiğimizde Burcu dersine gitti, Yiğit ve Kuzey'in dersi olmadığı için bahçede oturuyorlardı.
Baha ile koşa koşa müzik atölyesine ilerliyorduk. Tahminimce geç kalmıştık ve herkes bizi bekliyordu.
Müzik atölyesine geldiğimizde Baha kapıyı açıp içeri geçmem için kenara çekildi. İçeri adım attığımda içeride Tan hoca dışında kimsenin olmadığını gördüm.
Şaşkın bakışlar ile Tan hocanın yanına ilerlerken neden şaşırdığımızı anlamış olacak ki "İkinize özel bir prova ayarladım. Siz ekibimin en yetenekli müzisyenlerisiniz. Sizinle farklı ve özel bir şey yapmak istiyorum." diye açıkladı.
Baha ile birbirimize baktık, onun da şaşırdığı açıktı. Bu durum her ne kadar beni sevindirse de aşırı heyecanlıydım. Bu ikimizin sürekli beraber olacağı anlamına geliyordu.
Tan hoca gösterinin sonundaki özel çello ile piyano kısmını "Baha ile Zeynep" kısmına dönüştürmüştü.
Tan hoca sahneyi gösterdiğinde ikimizde sahneye çıktık. Ardından, ben çellomu açarken Baha da piyanoyu açıyordu. Tam hocanın "Hayır." demesi üzerine ikimizin de hareketleri donmuştu.
"Bu sefer çalmayacaksınız, söyleyeceksiniz." demişti Tan hoca. Adeta nutkum tutulmuştu. Sesimin çok kötü olmadığını biliyordum fakat Baha'ya karşı söylemek biraz zor olacaktı.
O ana kadar tek bir kelime bile etmeyen Baha, Tan hoca birlikte şarkı söyleyeceğimizi söylediğinde" Ne söyleyeceğiz? " diye sorarken biraz sesini yükseltmişti.
Tan hoca da Baha'nın bu tepkisine benim gibi şaşırarak "Ne oldu? Bir sorun mu var Baha?" Baha da karşılık olarak "Hayır hocam. Yani sadece merak ettim." dedi kekeleyerek.
Ben merakla Tan hocanın hangi şarkı olduğunu söylemesini bekliyordum. En sonunda "A Thousand Years." deyince yüzüme kocaman bir gülümseme kondu.
Bu şarkı çok sevdiğim bir şarkı idi. Bunu sevdiğim kişi ile söylemek ayrıca anlamlı olacaktı.
"Bu şarkıyı çok severim. Sözlerini de biliyorum hocam." dedim heyecanla. Ardından Baha'ya döndüm.
Yüzü asılmıştı. Neden olduğunu merak etmiştim ama şu anda sormayı planlamıyordum. Provadan sonra sorabilirdim.
Baha Erdem ;
Aslında Zeynep ile şarkı söylemek mükemmel bir şey olacaktı. Ta ki hangi şarkıyı söyleyeceğimizi öğrenene kadar.
Bu şarkı bana ne zaman duysam Yağmur'u hatırlatıyordu. Üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen o kadar kolay unutulmuyordu işte.
Tan hocanın fikrini değiştirmek umudu ile "Başka bir şarkı olmaz mı hocam?" dedim. Fakat Tan hoca başını iki yana sallarken çok kararlı görünüyordu. "Bu şarkı gayet iyi oğlum, neden istemiyorsun?" dediğinde ne cevap vereceğimi bilememiştim.
Daha Zeynep'e Yağmur'u anlatmamıştım. Ne zaman anlatacağımı bilmiyordum. Ama şu an olmadığı kesindi.
"Hiç hocam, sadece sordum." dediğimde ikisi de inanmamış gibi duruyordu fakat elimden gelen tek yalan buydu.
Tekrar sahneye döndüğümüzde, ikimizde aynı anda mikrofona uzandık. Ben onun alması için elimi çektim. "Hocam diğer mikrofon nerede?" diye sorduğumda Tan hoca "Çalışmak için Mert istemişti. Ona verdim." cevabını almıştım.
Yani bu aynı mikrofonu kullanmamız gerektiği anlamına geliyordu. Onunla o kadar yakın dururken sesimin titremesi an meselesiydi. Umarım öyle bir şey olmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moonlight
DragosteMüzik sayesinde tanışan iki aşık, karmaşık olaylar, tarifsiz duygular, bitmeyen hisler, zorlu ilişkiler, sevilmeyen bir takım insanlar. İmkansız bir son.