Herkese tekrardan merhaba, ben Gece.
Kısaca keyifli okumalar diliyorum.
-
Güneş artık bulutların arasından kendini göstermeye başladığında siyah saçlı çocuk uyuyuşunu izlediği adamın hareketlendiğini gördü.
Han Jisung, kendi yatağında kedi gibi kıvrılıp uykuya dalan Lee Minho'yu izlerken aklında yankılanan tek detay; bu adamın tüm kusurlarına rağmen ne kadar da kusursuz göründüğüydü.
Kırpmayı unuttuğu gözlerini kısa bir süreliğine ondan ayırdı ve saçlarını karıştırıp başının ağrısıyla gözlerini yumdu.
Hava tamamen aydınlanmıştı artık ama o bu gece uyumak yerine, yaklaşık bir haftadır yaptığı gibi Minho'yu izlemeyi tercih etmişti.
Uyurken dudakları aralanıyor, yüz hatları yumuşuyor ve derin bir saflığa gömülüyordu. Han Jisung bu saflığı o kadar çok seviyordu ki, doyasıya kirletmek ve tüketmek istiyordu.
Han Jisung, Lee Minho'yu bundan önce de tanıyordu.
Senelerce onun kendisini yok edilmek üzere eğitilmesini uzaktan izlemişti. Onun Minho'ya olan takıntısı uzun bir süre önce başlamıştı ve liderleri hariç tüm arkadaşları farkındaydı.
Onu gördüğü ilk günü hatırlarken sarhoş olmuş gibi gülümsedi.
Kim Eunwoo'yu hazırlıksız yakalayıp saldırdıklarında Minho'yu dans ederken görmüştü. Aynayla kaplı kirli ve soğuk bir odada üzerine sadece bir tişört geçirmiş, müzik sanki bedeniyle bütünleşmişçesine dans ediyordu.
Göz göze geldiklerinde Han Jisung için o güne kadar verdiği savaş sona ermişti. Kimsesiz kaldığından beri hayata tutunduğu tüm amaçlar silinmiş yerlerini karşısındaki çocuğa bırakmıştı.
Lee Minho esir alındığı gün onu tanımıştı. Onu dans ederken izleyen tek kişiyi tanımaması imkansızdı zaten.
Güneş aralık perdeden çocuğun siyah saçlarına süzülürken Jisung oturduğu koltukta Minho'ya doğru eğildi.
Minho'nun kelimelerle arası iyi değildi. Bu yüzden bedenini kullanıyordu.
Acıyı seviyordu. Sadece bu duygunun hissedilmesine izin verilmişken, başka bir şeyi sevmeyi tek başına öğrenebilmesi mucize olurdu onun için.
Acıyı hissetmek onu her şeye karşı üstün kılıyor, ruhu sayısız parçaya bölünmüşken kendine olan tüm korku ve nefretinin biraz da olsa hafiflemesine sebep oluyordu. Zihnindeki gürültünün susmasını sağlıyordu. Ciğerlerinin üzerinden hiç silinmeyen ruhların isini tenindeki acı süpürüyordu.
İzler onu tatmin ediyordu. Baktıkça kanla yıkanmış porselen teninin işlediği suçlara tekrar tanıklık ediyordu. Yaşadığını hatırlıyordu.
Bu yüzden fiziksel acı, onun için birini sevmek gibiydi. Onsuz yapamazdı. Zincire bağlı vahşi, kana susamış bir hayvan gibi ona muhtaçtı. Ama ona bağlandıkça da aklını kaybediyordu. Fazlasını isterse, ölüme mahkum edileceğini biliyordu.
Han Jisung ise Minho'nun ne istediğini biliyordu ve onu beslemek için parçalanmaya hazırdı.
"Günaydın." Minho, Jisung'un yorganına sarılıp kokusuyla ve onu görmenin mutluluğuyla mırıldandı.
Jisung ise her zamanki tavrından ödün vermeyerek kafasını sallamakla yetindi.
Minho kırılsa da belli etmiyordu artık. Bir haftada alışmıştı. Her gece kendi yatağında yatmasına rağmen sabah Jisung'un yatağında uyanıyordu. Sebebini çözemiyordu ama bundan fazlasıyla hoşnuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
voices
Fanfiction[angst] Kirli bir ırmağı içine alan mavi gözlerle, saf bir ruha ev sahipliği yapan kirli bedenin bakışları birleşti. Ve Han Jisung ilk kez gülümsedi. [Content Warning] [09.07.2022 tarihinde olaylar değiştirilmeden düzenlenmiştir.]