Herkese tekrardan merhaba, ben Gece.
Şu anda da gelecekteki editçi Gece konuşuyor. Bu kitabı düzenlemek yazmaktan daha zor oldu.
Neyse size keyifli okumalar.
-
"Jisung."
Sesim, gözümden damlayan yaşlarla eş zamanlı olarak titredi. Soğuk metal kollarımda tekrar tekrar gezinip kirli sıvıyı tenimden dışarıya volkan gibi akıttıkça çığlıklarım dudaklarımdan dökülmeye devam etti.
"Kim Yuho." Kulağımdaki uğuldamalardan Chan'ın sesini zorlukla işittim.
"Tanıyor musun?" Tırnaklarımı avuç içlerime bastırıp kollarımda öldürdüğüm adamların sayısı kadar açılan kesiklerin sızısını dindirmeye çalıştım. İmkansızdı. Kendimi boğazıma kadar cehennemin yangınına batmış hissediyordum.
Gözlerimin önünde siyah lekeler uçuşurken, "Hayır," dedim. Dudaklarım kupkuruydu ve güçlükle konuşabiliyordum. Sikeyim, ölüyor gibi hissettiriyordu ama daha kötü olansa bir o kadar da canlı olmamdı.
Chan yüzüme iğrenircesine bakıp elindeki siyah kabzalı bıçakla açıkta kalan göğsüme son çiziği attığında acının tüm sinirlerime yayılarak bilincime bir perde gibi serildiğini hissettim. O kadar şiddetli sıçradım ki kaburgalarım iç organlarıma saplanıyor gibi bir acı içimi kavurdu.
Jisung'un odada olduğunu biliyordum ama ondan yardım isteyemiyordum.
"Altı." Felix'in eğlenen ses tonunu duymak bilincimdeki sis bulutunu hafif de olsa dağıttı. Öfke yavaşça zihnime sızdı.
"Jisung, bu pisliği topla ve çöplüğüne geri at."
İşte şimdi bilincim gözlerim gibi sonuna kadar açıktı.
"Tedavi olması gerek."
Jisung'un kararlı sesini duymak bana güç verse de vücudumdan yayılan sıcaklık beni terk ediyor, acı yavaş yavaş sönüyordu.
Bir süre sonra bulanık görüş açıma Jisung girdi ve önce ellerimi sonra da ayaklarımı çözdü. Her hareketi dikkatliydi ama teni tenime değdikçe vücudumda alevlerin dans ettiğini düşünüyordum.
Bir kolunu sırtımın altına diğerini de bacaklarıma geçirip beni havaya kaldırdı. Açık yaralarımın dayanılmaz acısıyla çöl kadar kuru ağzımın içinde sesli olduğunu düşündüğüm bir küfür savurdum.
Bilincim gidip geliyor, gözlerimin önünde siyah benekler uçuşuyordu. Bana bir şeyler söylüyordu ama hiçbirini duyamıyordum.
Sırtım yumuşak zeminle buluştuğunda tek hissettiğim şey bedenimden yayılan soğuktu. Titriyordum ve içimde kocaman bir boşluğun girdabında süzülüyordum.
Kolumda bir yanma hissettiğimde yavaş yavaş tüm bedenim gevşemeye başladı, sızılar yerini uyuşukluğa bıraktı. Nihayet başımı çevirip ona baktığımda bir serum torbasına bağlı olduğumu gördüm.
Kemikli elleriyle terden alnıma yapışan saçları geriye itti ve ben karanlığa gömülmeden önce bir şeyler fısıldadı.
"Bana güven, Minho."
-
"Han Jisung..." Tanıdık fısıltı derin uykumu bölmek isteyen bir karabasan gibi zihnime yayıldı. Uyanıktım ancak vücudumu hissedemiyordum. "Öğrendiğin ne varsa unutuyorsun."
Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken içimdeki huzursuzluk yüzünden gözlerimi açmadan bir süre nerede olduğumu kavramaya çalıştım.
"Bize öğretilen ilk şey zaaflarımızı yok etmemiz gerektiği." Jisung'un sesini duymamla rahat bir nefes aldım fakat bu kısa sürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
voices
Fanfiction[angst] Kirli bir ırmağı içine alan mavi gözlerle, saf bir ruha ev sahipliği yapan kirli bedenin bakışları birleşti. Ve Han Jisung ilk kez gülümsedi. [Content Warning] [09.07.2022 tarihinde olaylar değiştirilmeden düzenlenmiştir.]