Biliyorum, hiçbir zaman benim bu çaresiz kelimelerime denk gelmeyeceksin.Biliyorum, yazdıklarımı hiçbir zaman okumayacaksın.
Ancak ben yazmaya devam edeceğim. Sana anlatamadığım ve sadece senin anlayacağın her şeyi yazıya döküp insanlara sunacağım.
Sana mutluluğumu müjdeleyeceğim, seninle üzüntümü paylaşacağım, enkaza dönüşüp kimsem kalmadığında sana sarılacağım ama senin hiçbirinden haberin olmayacak.
Gittiğinden beri sana söylemeyi istediğim önemli bir şey var. Yazdıklarımı okuduğun anda anlayacağına eminim.
Çünkü birbirimizin gözlerinin içinde hep olduğumuz gerçek kişiyi bulacağız. Onların hiçliğin arasında kaybolmasına izin vermeyip birbirimizin kollarına atacağız.
Sen gitmek istediğinde her zaman yaptığım gibi kollarından tutup seni daha yakınıma çekmediğim, gitmene izin verdiğim için üzgünüm.
Senden istediğim tek bir şey var yalnızca. Beni unutmaya cüret etme.
Başkası yerimi doldururken tüm kişiliklerimi ve onları sevdiğini unutma.
Ben unutmayacağım. Her parçanın eşsiz güzelliğini ve ne kadar güçlü olduğunu unutmayacağım.
Beni merak etme. Kimsenin dinlemeye tenezzül etmediği ve asla anlamayacağı gerçekleri içimde saklıyorum. Korkularıma sığındım. "O" beni çok iyi koruyor. İnsanlar O'nu bir canavar olarak nitelendirse de o beni korumak için hiçbir şey yapmaktan çekinmeyecek.
-
"Min."
Kulaklarımdaki acı uğultu, damağımdaki çöl kadar kuru tat, başıma bir sis bulutu gibi çöken ağrı...
Bedenimin bayat uyuşukluğu, benim kadar dengesizce hareket eden bilincim...
Dudaklarımın üzerindeki yumuşaklık, ciğerlerime dolan taze oksijen...
"Sesimi kaybetme."
Boğuk sesindeki çaresiz tını, parmaklarımı sıkan kemikli ve soğuk parmaklar...
"Bebeğim kurtulduk."
Aralık dudaklarımdan içeriye dolan yeni oksijen girdabıyla ciğerlerimi sıkıştıran soluksuz bir öksürük krizine girdim. Her öksürükte bedenim hırsla sarsılıyor, bilincim sislerden silkeleniyordu.
Başım, bedenime kurşun kadar ağır geliyor; uzuvlarım beni taşımaktan isyan etmiş gibi kontrolü bedenimden alıkoyuyorlardı.
"Jisung..." Bana bile yabancı gelen çatallı sesimle yüzümü buruşturdum ve ağzımın bu kadar kuru olmasına lanet ettim.
Gözlerim eski berrak görüşünü geri kazandığında korkudan alev alev yanan mavi gözleriyle karşılaştım. Bu yarım ağız gülümsememe ve ellerimi boynuna dolamama sebep oldu.
Omzunun üzerinden arkaya baktığımda bizimkilerin arabalarını gördüm. Daha sonra Jongin ve Hyunwo'yu seçti bulanık bakışlarım.
Ardından da bütün yolu kapatan adamlarını ve Calabria'yı.
"Başardık." Acıyan boğazımla histerik bir kahkaha eşliğinde fısıldadım. Herkesin yüzünde rahatlamayla beraber bir tebessüm oluştu.
Bakışlarım Jisung'u bulduğunda irislerine karanlık bir ifadenin çöktüğünü gördüm.
"Chan'a zarar verme. Başka ne yaparsan yap." Kimsenin duymaması için kulağıma fısıldamasıyla güçlükle oynattığım parmaklarımı yanağına yerleştirdim.
"Üzgünüm Jisung. Bu iş bittiğinde ne Bang Chan ne de ona ait bir şey kalacak." Gözlerimdeki kararlı ifade gözlerini yummasına sebep oldu.
O an benden nefret etti. O an kırgınlıklarını saklayıp onu parçalara ayırmama izin verdi.
Ve en zoru da bir elini sırtıma, diğerini de bacaklarımın altına koyup vücudumu kaldırdığı andı. Tüm bunlara rağmen benim olmaya devam etti.
Jongin ona yardım etmek için kapıyı açtı. Beni dikkatlice arabanın arka koltuğuna oturttu. Yüzüme bile bakmadan geriye çekilmek üzereyken bileğini tutum.
"Geride hiçbir şey kalmadı Jisung, benimle gel."
Kolunu elimden kurtarıp gitmek için hamle yaptığında Jongin'e başımla onu tutması için işaret verdim.
Jongin, Jisung'un önüne geçip gitmesine izin vermeyeceğini belirtircesine gözlerine bakmaya başladı. Jisung biçimli kaşlarını çatarak bana döndü.
Bana upuzun gelen kisa birir süre bakışları Jongin ve arkadaki kalabalık üyelerde dolaştı. Havadaki ölüm kokusu yükseldi. Herkesin sinirleri daha çok gerildi. Jongin tüm dikkatini karşısındaki adama verdi. Onun her an kıvrak zekasıyla herkesi indirebileceğinin farkındaydı.
Ancak Jisung ikisi için de zamanı durduran bakışmalarının ardından yüzündeki tüm ifadeleri silip yanıma oturdu ve arkasından arabanın kapısını kapattı.
Çabuk teslim olmasına şaşırmıştım doğrusu.
Jongin ve Hyunwo öndeki yerlerini aldığında arkamızdaki tüm üyeler de teker teker arabalarına binmeye başladı.
"Changbin eve gidince seninle ilgilenecek Minho, merak etme." Changbin, Jisung'un çetesinde bize bilgi sızdıran adamdı.
Ve Jisung bunu anladığında sessizce bir küfür mırıldandı. Arabadaki kimse fark etmemişti fakat ben duymuştum.
Elindeki her şeyi aldığımda içinde kaybolduğu fırtınanın sesini duymuştum.
Her şeyin ben olmalıydım Han Jisung, dedim içimden. Sadece ben.
Arabadakilerin anlamadığı sessizliğin ardından, "Sorun değil, iyiyim," dedim. Sesim bedenime kıyasla daha güçlü çıktı ama Jongin ikna olmuşa benzemiyordu.
"Ama-"
"İyiyim dedim! Bitti!" Acıdan sızlayan tüm kemiklerime öfke hakim olurken Jisung'un parmaklarını bacağımın üzerinde hissettim.
Hissettiğim şey sadece parmakları ya da öfkemi azaltması değildi.
Mavileri gözlerimde, parmakları sakinleşmem için yavaşça tenimde oyalanırken hissettiğim tek bir şey daha vardı.
O da çoktan her şeyi haline gelişimdi.
-
Herkese tekrardan merhaba.
Burayı okuyun bakın, geçmeyin.
Ara vereceğimi söyledim ama yapamadım. İki günde olsa büyük bir boşluk hissettim ve kitabı yazma amacımı kendime defalarca hatırlattım.
Buraya kadar okuyana sürpriz :Dddd diğer bölüm smut.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
voices
Fanfiction[angst] Kirli bir ırmağı içine alan mavi gözlerle, saf bir ruha ev sahipliği yapan kirli bedenin bakışları birleşti. Ve Han Jisung ilk kez gülümsedi. [Content Warning] [09.07.2022 tarihinde olaylar değiştirilmeden düzenlenmiştir.]