and the snakes start to sing

1.7K 254 98
                                    

Herkese tekrardan merhaba, ben Gece.

Ölüm içeriği olduğundan !Content Warning! vermeye geldim, şimdi de oy verdiğinizden ve yorum yapmaya hazır olduğunuzdan emin olduğuma göre de gidiyorum.

-

Kibarlığı ve saygıyı en kusursuz maskesi olarak yüzüne yerleştirmişti.

Aslında o kimseyi sevmezdi, sevemezdi.

İnsanları ezip geçmeyi severdi. Ama onları kibarlık maskesiyle bunu yapmadığına kolayca ikna edebilirdi.

İnsanlarla alay ederdi ama bundan asla haberleri olmazdı.

Birini sevdiğini söylüyorsa bu yalandı. Gözlerinizin içine bakıp gülümsüyorsa, ölmenizi istediğindendi.

Ama eğer onun yanındayken acının doruklarını, cehennemin sıcağını ve korkuyu hissediyorsanız bu onun için farklısınız demekti.

Bu; onun kirli zihnine ulaşmanın yolunu, alevler içinde küle dönüşmeye yüz tutmuş kalbini buldunuz demekti.

Kalbiniz bir kez bile onun yanındayken kırılmış ise bu, sizi seviyor demekti.

Çünkü o, hiçbir zaman nasıl sevildiğini öğrenememişti.

-

Avuç içlerim terliyordu.

Yanaklarımın içini kemiriyor, biraz da olsun rahatlamak için derin nefesler alıyordum.

Babamı ve Chan'ı sorgulamak için yeraltına inmiştim.

Diğer üyeleri suçlu görmüyordum ve onları izleme koşuluyla serbest bırakmıştım. Ne de olsa lider yoksa, grup da yoktu. Kalabalık üyeler yoksa, diğerlerinin bir anlamı da yoktu.

"Hazır mısın Minho?" Jongin demir kapı kulbunu sıkıca kavramış, yüzümdeki ifadeyi çözmeye çalışıyordu.

Daha ben bile ne hissettiğimi anlamamıştım. Jongin'in de anlamadığından emindim.

"Hayır," diye yanıtladım. Yanaklarımın içini dişlemeye son verdim ve başımı dikleştirdim. "Hadi yapalım şunu."

Jongin kapıyı açtığında küçük bir camdan içeriye giren soluk güneşle aydınlanan loş odayı inceledim.

Burası boş bir odaydı. Üyeler burda kafayı çeker ya da yiyişirlerdi.

Şimdiyse boyası kazınmış duvarlara bağlı oturan iki adam vardı.

Bang Chan ve babam.

Jongin arkamızdan kapıyı kapattığında demir sandalyeyi çekerek tam karşılarına koydum ve yüzümdeki sertlikten ödün vermeyerek oturdum.

Bir süre akreple yelkovan birbirini kovaladı. Sessizlik aramızdakilere tanıklık etti.

"Benimle gurur duyuyor musun baba?" Sorumu beklemedikleri açık bir şekilde yüzlerinden okunuyordu.

Babamın saçları tıpkı yüzü ve hayatı gibi dağılmış, kırışıklıkları iyice belirginleşmiş, sakalları hafifçe çıkmıştı.

"Calabria artık benim." Bu sefer gözlerimi Bang Chan'ın gözlerine çevirdim. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Zekiydi.

"Jisung artık benim," dediğimde sinirle gözlerini yumdu. Yüzümde alaycı bir ifade belirdi.

"Tüm yeraltı benim." Çenesi kasıldığında doğru şeyi yaptığımı anladım.

Üzerine eğilip bileğindeki ipleri çözdüm ve özgürce hareket etmesine izin verdim. Hareketlerim kontrollüydü ve bu onu düşündürtüyordu. İkisi de aklımdan ne geçtiğini tahmin edemiyorlardı.

voices Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin