Herkese tekrardan merhaba, ben Gece.
Oylarınızı çoktan verdiğinize göre, keyifli okumalar. Rüyanıza girerim bakın ona göre...
-
Sevdiklerimi kaybetmeye alışmıştım.
Her kendimle baş başa kaldığımda zihnimin içinde dolanan düşüncelere ve onların ruhumu çürüten zehrine alışmıştım.
Nefrete alışmıştım.
Damarlarımdan akan saf kanın, intikamın bayat tadına bulanıp bedenimi kontrol etmesine alışmıştım.
Sanki ben hariç tüm duygularım beni bir uçurumun kenarına çıkarıyor, hayatım üzerine kumar oynuyordu.
Jisung, elindeki hap ve su şişesiyle salondan içeriye girdi. Oturduğum koltuğa doğru büyük adımlar atarken boş gözler ve ifadesiz bir suratla onu inceliyordum.
Saçları dağılmıştı. Göz altlarıysa hoş olmayan ama ona yakışan morluklara ev sahipliği yapıyordu. Kahverengi tişörtünden köprücük kemikleri gözüküyor, giydiği eşofmansa bacaklarını sarıyordu.
"Bunu iç Minho." Elindekileri bana uzatırken kaşlarımı çattım ve hapı inceledim.
"Bu ne?" Hapı elimde çevirirken suyu da diğer elime aldım.
"Ağrı kesici. İçmelisin." Bakışları odada gezinirken ses tonundan ve hareketlerinden bunun ağrı kesici olmadığını anlamıştım.
Gözleri gözlerimle buluştuğunda bir süre bakıştık. Çektiğim acıyı göstermek ister gibi gözlerinin en derinine bakıyordum. İçmek istemiyordum. Acımı dindirmeyeceğini biliyordum.
Benim sadece hastalıklı derecede ona ihtiyacım vardı. Teninin parmaklarımın altından kayıp gitmesine, kokusunun üzerime sinmesine ihtiyacım vardı.
Ama yüzüme kırgın bir ifade hakim olurken hapı ağzıma attım ve bol suyla yuttum. Bardağı elimden alıp mutfağa geri giderken derin bir nefes verdim.
"Artık peşimde dolanma Changbin!" Felix'in cırtlak sesini duymamla yüzümü buruşturdum ve kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm.
Sert adımlarla merdivenlerden iniyordu. Arkasından da onu sinirlendirmekten keyif aldığını belli edercesine sırıtan Changbin iniyordu.
Jisung kapıya geldiğinde aynı surat ifadesiyle onlara bakıyordu.
"Hadi ama Felix, alt tarafı birlikte duşa gireceğiz. İkimiz de erkeğiz, hiçbir şeyler olmaz."
Üçümüzün de gözleri şaşkınlıkla açılırken Felix elini Changbin'in göğsüne yerleştirip gücünün yettiğince itti.
"Sapık! Sapık herif! İğrenç herif!" Changbin Felix'in bağırışlarının arasında kahkaha atıyordu.
Göz kapaklarım ağırlaşıp kapanmaya başlarken esnedim. Bir anda tüm vücudum uyuşmuş, nerden geldiğini anlamadığım bir uyku bastırmıştı. Gözlerimi açık tutmaya zorlarken Jisung'la göz göze geldik.
Verdiği ilaç her neyse, onun böyle yaptığını şimdi anlamıştım.
Ayağa kalktığımda çalan telefonum beni durdurmuştu. Eşofmanımın cebinden telefonumu çıkartıp kim olduğuna bakmadan açtım.
"Minho, bir işler dönüyor." Jongin'in gergin sesini duyduğumda Jisung da aynı gerginlikle bana bakıyordu.
"Ne dönüyor anlamadım." Kelimelerimin üzerindeki ağırlık gittikçe artıyordu. Çok fena uykum gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
voices
Fanfiction[angst] Kirli bir ırmağı içine alan mavi gözlerle, saf bir ruha ev sahipliği yapan kirli bedenin bakışları birleşti. Ve Han Jisung ilk kez gülümsedi. [Content Warning] [09.07.2022 tarihinde olaylar değiştirilmeden düzenlenmiştir.]