Kedilerden hoşlanmıyordum.
Ne zaman birisini sevmeye kalkışsam illa ki bir pati darbesi alıyordum. Beni yaralamayan ve seven tek kedi Erol'du ve onu da uzun zamandır görememiştim. Beni muhtemelen, onu yaş mamayla beslediğim için seviyordu ama bence bu önemsiz bir detaydı.
Önümdeki manzaraya göz devirip televizyona döndürdüm bakışlarımı. Fakat oynanan maçtansa kedisiyle cilveleşen Caner'i izlemek daha heyecan vericiydi.
"Kaçırdıkları gollerden aya yol olur anasını satayım. Kanser olacağım şimdi."
Caner'in güldüğünü duydum, "Sinirlenme bu kadar." Ağzımın içinde bir küfür mırıldanıp televizyonu kapattım ve Caner'e döndüm. Kedi patilerini Caner'in göğsüne dayamış burnunu ve ağzını yalıyordu. "Ne var bu tüy yumaklarında bu kadar?" Dediğimde kedi bana dönüp tıslamıştı, tıslamasının üzerine Caner kahkaha atınca yüzüm iyice düşmüştü. Omuzlarımdaki battaniyeye daha sıkı sarılarak, "Aman ne komik." Dedim.
"Çok sevimliler. Sevecenler, oyuncular."
"Ya ne demezsin." Gülümseyerek kediyi üzerinden indirdi ve gidip mama kabını doldurdu, salona geri geldiğinde hemen yanıma oturdu. Gelecek olan soruyu biliyordum. O kimdi? Kimden kaçtın?
Fakat beni yanılttı, "Nasıl hissediyorsun?" Dediğinde ellerimin arasındaki battaniyeyi sıktım, kokusu bana tuhaf hissettiriyordu. En son bu tuhaf şeyi hissettiğim zaman aklıma gelince yutkundum ve kendimi ondan biraz uzaklaştırdım.
"Eee?" Dedi Caner, sorusuna cevap vermeyi unuttuğumu fark ettim, "İyiyim."
"Üşüyor musun hala?"
"Biraz." Koltuktan kalkıp pantolonunu düzeltti, "Çorba ister misin? Isınırsın." Derin bir nefes aldım, "İyi olur aslında." Sesim hala tuhaf çıkıyordu ve bu canımı sıkmaya başlamıştı, hapşırdım ve yanımda duran peçete rulosundan biraz peçete koparıp burnumu sildim.
"Peki." Deyip arkasını döndü ve mutfağa yöneldi, yaklaşık beş dakika sonra üzerinden dumanlar tüten bir çorba ve biraz ekmekle geri dönmüştü. Böyle bir ilgiyi daha önce kimseden görmediğim düşüncesi zihnimi doldururken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum fakat koşarak evime gitmek istiyordum.
Ağzımın içinde, yüzüne bakmadan, "Teşekkürler." Diye mırıldandıktan sonra ona Erol'u sormaya karar verdim. Koltuğa oturduğu anda kedisi kucağına kurulmuştu.
"Caner?"
"Efendim?" Dedi gözlerini kedisinden ayırıp, "Şey, barın arkasında sürekli dolanan siyah-beyaz bir kedi var. Biliyor musun onu?"
Gözlerini kıstı ve birkaç saniye öyle durdu, "Ah evet, biliyorum." Derken kaşlarını kaldırmıştı. "Kuyruğunun bir kısmı yok değil mi?" Çorbadan bir kaşık alıp başımı öne doğru salladım, "Evet, o."
"Kaçıyor benden." Dedi dudaklarını hayal kırıklığıyla büzüp, "Ürkek bir kedi."
"Adı Erol onun." Dediğimde şaşkınca bana baktı, şaşkınlıkla aralanmış dudaklarıyla çok sevimli gözüküyordu, "Beni seven tek kedi o." Dedim ve hemen pişman oldum, kendim hakkında bir şeyler anlatmaktan nefret ediyordum.
"Neyse işte... Ne zamandır ona yemek götüremedim, ortalıkta yoktu. Ona biraz mama götürür müsün?"
Gözlerinde parlayan kıvılcımlardan hiç hoşlanmamıştım, bana sevimli ve sevilebilecek bir şeymişim gibi bakıyordu, gözlerimi gözlerinden kaçırıp çorba dolu kaşığı ağzıma tıktığımda dudakları yukarıya doğru kıvrıldı, "Tabii ki."
🍋
YAV BUNLAR NEDEN YAKINLASMIYOR BIR TURLU
OPUSSENIZE ARTIK LAN OGLUM