"Armağan." Diyen sese döndüm, şef kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu, "Saçlarını topla." Dedi aksi bir sesle ve karşılık vermeme fırsat vermeden arkasını dönüp gitti, "Kıskanç kel." Diye homurdanıp cebimden toka aldım ve bir kenara geçip, saçlarımı hızlıca ufak bir at kuyruğuyla bir araya getirdim. Saçlarımı örmeyi seviyordum ama o zaman da insanların dikkatini dağıtıyorsun diye kızıyordu, kendi kendime "Kıskanç kel." Dedim tekrar. Ve sipariş vermeye hazır bir müşterinin yanına gittim, "Merhaba." Dedim kendimi gülümsemeye zorlayarak, "Karar verdiniz mi?"
Adam bana ters ters bakarak, "Evet." Dediğinde kadın irkilerek ona döndü, alttan tekme falan yemiş olmalıydı çünkü yüzünü buruşturmuştu. "Başlangıç olarak domates çorbası istiyorum, üzerine rendelenmiş peynir ve kızarmış ekmekle." Arka cebimden defterimi çıkarıp siparişi hızlıca not ettim ve kadına döndüm, "Siz ne alırsınız?"
"Sen- aman. Kremalı mantar çorbası."
🍋
Sonunda vardiyamı bitirip restorandan çıktığımda tek istediğim eve gitmekti, fakat telefonum çaldığında ekranda Caner'in adını görmemle eve gidip saatlerce hareketsiz yatma planlarım suya düşmüştü. Şarkı söylemeyi seviyordum ve Limon'da bunu yapmak, insanlara sesimi duyurmak özgür hissettiriyordu, bu yüzden Caner'in teklifini hiçbir zaman reddedemiyordum.
"Ne?"
"İnsan alo falan der. Katıksız bir ayısın Armağan."
"Eee?"
Sıkkın bir nefes verdi, "Bizim eleman hala iyileşmemiş. Gelir misin? Her zamanki gibi 150."
Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım, "Ona kadar yetişemem işten yeni çıktım."
"Tamam. Ne zamana burada olursun?"
"Trafik yoksa 15 dakika sallanır sadece. Varsa da bilemiyorum."
"Tamam, bekliyoruz."
Cevap vermeden kapattım ve arkama uzanıp saçlarımdaki tokayı çekip harika saçlarımı serbest bıraktım.