+Ispanaklı yumurta ve maydanozlu peynir+

747 76 162
                                    


"Jihoon,uyan güzellik! Kahvaltı hazır!"

Kuanlin'in gür sesi kulaklarımda çınlarken usulca araladım gözlerimi. Sabahları uyanmak tam bir işkenceydi. Oflayıp bir hışımda doğruldum. Yoksa sıcak yorganımın içinde kıvrıla kıvrıla saatlerce uyanamazdım. Boğazım kurumuştu. Ellerimi saçlarımdan geçirip usulca soluklandım. Sabahları bu sıcacık yorganın altından çıkmak, yüzyılımızın tabiri ile bordo bereli olmakla eşdeğerdi.

Yorganı üzerimden atıp doğruldum. Yeni kalktığım için düşer gibi olmuştum ama dengemi buluyordum. Kuanlin yatağımı dağınık görse kızardı, sıkıntıyla iç çekip yorganımı elimi aldım. Sıcaklığı ve mikro organizmaları gitsin diye silkeledim. Bunu Kuanlin söylemişti, gece üzerimizdeki tüm bakteriler dökülüyordu ve sıcak yorganın içinde daha hızlı çoğalıyorlardı. Bu yüzden her sabah önce silkeleyip sonra seriyordum.

İşim bitince mutfağa geçtim. Avuç içi kadar çatı katı, iki adım sürdü.

"Günaydın- ah hadi ama yine mi ya?"

Ufak mutfağımıza girer girmez karşılaştığım manzara göz yaşartıcıydı. Kahvaltı masası hazır olmasına hazırdı ancak saçma sapan bir şekildeydi yine. Ispanaklı yumurta, maydonozlu peynir, papatya çayı. Gözlerimi devirdim. Şimdiden ayılmıştım sinirle. Kuanlin omuz silkti.

Üzerinde jilet gibi ütülenmiş beyaz gömleği, altında bacaklarını günahkarca saran keten pantolonu vardı. Gömleğinin ilk iki düğmesi aralık olsa bile giderken ilikleyecekti biliyordum, sevmezdi iş yerinde rahat tavırlar.

Balkonun pervazına yaslamış ve vücudunu bana, kafasını dışarı çevirmişti. Sabahları rutin olarak sigara içiyordu. Dumanı bana gelmesin diye dışarı çıkınca iletişim kuramıyorduk, öbür türlü içmese de o ayılamıyordu. Şey demişti ilk seferde bana "ikinizdende vazgeçemiyorum, kapıyı açsamda içsem olur mu?" O gün bugündür her sabah ben kahvaltı ederken o açık balkon kapısına yaslanır, tattırırdı tütününü akciğerlerine.

Bir doktor olarak, bana çok dikkat ediyor olabilirdi. Hatta kendine de ediyordu, her sabah ve akşam düzenli olarak dişlerini fırçalar, haftada en az iki kez traş olurdu. Bazen saçlarımı güzel taramasının karşılığı olarak onu ben traş ediyordum. Canını acıtacağım diye aklım gitse de Kuanlin bunu yapmamdan çok hoşlanıyor ve yanaklarını tutan elimi kendi elleri arasına alıyordu.

Arada bir havada yakaladığı bileklerimi tuttuğu gibi parmak uçlarıma dek öptüğü oluyordu. Bu gördüğüm en romantik hareketti ama aramızda romantizm adına herhangi birşey yoktu. Yalnızca ev arkadaşlarıydık. Yine de etkilenmiyor değildim.

Kuanlin iletişimde teması seviyordu. Fazlasıyla hemde. Sohbet ederken bile saçlarımı sevesi geliyordu. İş yeri hariç arkadaş ortamlarında da böyleydi. Beni tanıştırdığı ve manevi abilerim olan Seongwoo hyung ve Daniel hyungun yanında da böyleydi. Daniel hyungun kucağına oturabiliyordu resmen ve Kuanlin buzdolabı kadardı. Bildiğimiz kocaman işte.

"Geçen ay ki tahlillerinde demir eksikliğin çıktı, maalesef prenses hanım hazretleri. Kahvaltımızı en bilinçli şekilde yapmamız şart."

Gözlerimi devirip sandalyeye oturdum. Kuanlin'in tam karşısına denk geliyordu. Zorla da olsa kahvaltı etmeye başladım. Mecbur yiyecektim. Ayrıca Kuanlin yapmıştı, sırf hatrını kırmamak için burada ne olursa yerdim.

Bir yandan da onu izledim. Gerçekten, kitap karakterleri gibiydi. Kemikli ve uzun parmakları arasındaki tütün dalı çok naif görünüyordu. Dudaklarına yerleştiğinde ise tablo daha da renkleniyordu. Gül kurusu rengindeki dolgun dudakları arasından firar eden duman ahenkle karışıyordu havaya. Kuanlin, elementlerle dans ediyordu.

Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin