+Traş olurken Cennetten de olmak+

423 39 148
                                    

Selamlar, canlarım. Bölümü okurken ne diyor bu kız diyebilirsiniz hangi kafayla yazdım bilmiyorum çünkü :(
ve yazım yanlışlarını gözden gelirseniz harika olur saat 03.03 çünkü :l
+++

Kuanlin'in nöbette olduğu günlerden birinin sabahındaydık. Henüz güneş doğmamıştı, sabah sayılır mıydı bilmiyordum gerçi. Kuanlin iki haftada bir, çarşamba günleri nöbette oluyordu. Onun nöbette olduğu gecelerde ailemle kalıyordum ama bugün onlardan biri değildi. Biraz kitap okumak, dizi izlemek ve kendimle yalnız kalmak istemiştim. Belki biraz da olsa uykum gelirdi. Uykusuzluğa alışkın olmama rağmen zayıf bedenim bunu kaldıramıyordu. Uyumak zorundaydım. Zorunda olmasına zorundaydım ama sorun tam da burada baş gösteriyordu.

Uyuyamıyordum. Birinin varlığı olmadan, tek başıma uyuyamıyordum. Kuanlin'in masalları olmadan, ona iyi geceler demeden uyuyamıyordum. Oldum olası uyku problemim vardı zaten, rahatça uyuyamazdım. Uyuduğumda da tek bir tıkırtıya uyanırdım. Uykuya zor ulaştığım yetmiyormuş gibi birde tüy kadar hafifti uykum.

Derin bir nefes verip elimdeki suyu kaktüslerimize döktüm. Pencerenin kenarında duruyorlardı. Evimizin üçüncü sahipleriydiler. Dert ortaklarımız onlardı ve onları yetiştirmek çok kolaydı. Fazla su istemiyorlardı, bu yüzden unuttuk mu sulamayı derdimiz olmuyordu. Kuanlin de bende arada topraklarını yokluyor, eğer kuruysa yarım bardak kadar su döküyorduk üstlerine. Kaktüsler azla yetinebilen canlılardı. İnsanoğlundan bin kat daha değerliydiler gözümde.

Elimdeki bardakla beraber mutfağa yürüdüğüm sırada duyduğum tıkırtı ile duraksadım. Önce bir kez anahtar çevrilmiş, sonra duraksamıştı. Omuzlarımı düşürdüm, Kuanlin gelmişti. İkinci kez anahtarı çevirirken duraksaması beni gülümsetti. Uyuduğumu düşünüp temkinli davranıyordu. Üçüncü anahtar sesiyle beraber demir kapı bizim sonsuz evrenimize, çatı katı dairemize açıldı. Kuanlin önce başını usulca içeri uzattı. Henüz holde duraksayan beni görmemişti. Gülümsedim.

Etrafı kolaçan eden, en az gece kadar kara olan gözleri sonunda üzerimde duraksadığında büyümüştü. Kıkırdadım bende. Kuanlin bıkmış bir ifade ile içeri girdi. Kapıyı kapatıp anahtarı da siyah kaşe paltosunun cebine attı. Ellerini beline yerleştirip sahte bir öfkelenme pozu verdi. Kaşlarını yalancıktan çattı.

"Küçük prens, senin çoktan yatmış olman gerekmiyor muydu?"

Kuanlin belindeki ellerinden birini görüş hizzasına kaldırdıktan sonra beyaz bileğini süsleyen deri saatine baktı. Palto, damarlı bilek ve deri saatin oluşturduğu karizmatik tabloya bakmamak için çok kastım kendimi. Kuanlin ise bir saate bir de bana bakıyordu.

"Hemde neredeyse altı saat önce."

Omuz silktim. Onu gerimde bırakıp mutfağa ilerlerken söylendim.

"Ah nasıl olur? Çok uykucuyumdur aslında. Hatta sende iyi bilirsin bunu."

Elimdeki bardağı ters şekilde tezgaha bıraktım. Bu sırada arkamdaki adım seslerini duyabiliyordum. Kuanlin koca adımlarıyla saniyeler içinde arşınlamıştı holü. Dev bir ev arkadaşınız varsa bu sizi bir süre sonra artık şaşırtmıyordu. Sizden boyunuzun yarısı kadar daha uzunsa, elleriniz onun avucu kadarsa, ayakkabılarına iki ayağınızla bile sığabiliyorsanız hele. Size yetişmesine şaşırmak saçma olurdu.

"Ama yine de uyumalıydın, şuna bak gözlerinin feri sönmüş. Önünü görmüyorsun."

Kuanlin söylendiğinde ona döndüm. Üzerindeki paltoyu çıkarıyordu. Küçücük mutfağımızda biraz iri duruyordu. Kuanlin'in burada benden önce tek yaşıyor olduğunu anımsadım. Bu kadar ufak bir evi neden tercih etmişti ki koca bedeniyle? Kore'de ev fiyatlarının oldukça el yaktığını biliyordum ama Kuanlin'in maaşının bir ailenin aylık gelirinin neredeyse üç katı olduğunu da biliyordum. Bunu bir ara ona sormayı aklıma not ederek çıkardığı paltoya uzandım. Nöbetten döndüğüne göre uykusuz ve yorgun olmalıydı. Onun yerine ben asabilirdim.

Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin