"Çocuğun yüzünü mü kestin?!"
Woojin dehşetle bağırdığında elimdeki kumaşla beraber avucumla ağzını kapadım. Üçüncü ders saatindeydik ve atölyede geçen hafta tasarladığımız ilk elbiselerimizin taslaklarını çıkarıyorduk cansız mankenler üzerinde. Elbisemi o kadar heyecanla tasarlamıştım ki, eğer dün yaşanmamış olsaydı büyülenmişçe kumaşlarla dans edeceğime emindim. Şimdiki gibi ruhsuzca dünü anlatarak Woojin'i dehşete düşürmektense heyecandan ellerime iğneler batırmayı tercih ederdim.
Atölye sınıfına hüküm süren metalik makas sesleri, birbirine sürten kumaşların hışırtısı ve hareketli atmosfer bir anda durdu. Sınıfta ki tuhaf bakışların hedefi olmuştuk. Sıkıntıyla soludum. Kaşlarımı çattım. Aptal bir en yakın arkadaşa sahip olmak çok zordu. Onun yüzünden yanlış anlaşılacaktık. Acaba farkında olmadan bağırarak kurduğu bu cümle insanların hakkımdaki fikirlerini nasıl etkiliyordu? Bunu umursadığım söylenemezdi aslında. Düşünecek çok daha önemli meselelerim vardı. Zaten yeterince düşündüğüm, saatlerce ağladığım ve uykusuzluktan delirdiğim yetmiyormuş gibi.
"Bağırma, gerizekalı. Yanlış anlaşılacağız!"
Kısık sesle yüzüne doğru konuştum. Birde ben bağırıp dikkat çekemezdim. Woojin'in dehşet dolu ifadesi yerini öfkeye bırakırken bileğimden kavradığı elimi hızla yüzünden ayırdı. Uykusuzluğun verdiği yorgunlukla adeta cansız bir parça olan elim havada savrulup yanıma düştü. Öyle ki kolumun itilişi bile dengemi sarsmış ve vücudumun biraz sallanmasına sebep olmuştu. Woojin'in hakkını da yemek istemiyordum, deli gücü vardı onda da.
"Neyine yanlış anlaşılacağız? Bunun doğru anlaşılır yanı mı var, Jihoon? Senin söylediklerin kulağına ulaşıyor mu?"
Woojin hala sinirliydi ama bu kez daha temkinliydi. Kısık sesle konuşuyordu. Bu sefer bende atıldım.
"Bilerek olmadı dedim sana, ben onun canını bilerek yakar mıyım sence?"
Söylediklerimle beraber Woojin bir an duraksadı. Gözlerinde kararsız bir ifade vardı. Söylediklerimi akıl süzgecinden geçiriyor olmalıydı. Bu sefer dehşete düşen bendim. Gerçekten Kuanlin'in yüzünü bile isteye kestiğimi mi düşünüyordu? Resmen onun canını isteyerek yaktığımı düşünüyordu. Gözümden sakındığım, bakarken bile kendimi yitirdiğim ev arkadaşımı. Evrenimin Ay'ını, güneş sistemimi bilerek incittiğimi düşünüyordu. Baştan aşağı ürperdim.
"Tamam, bilerek yapmamışsın anladım." Woojin derin bir nefes vermişti. Elindeki mezuroyu yavaşça indirdi. Çehresine bariz bir merak ve şaşkınlık gölgesi düşmüştü. Düşünceli görünüyordu can dostum o an. Elini yeni kestirdiği saçlarına daldırdı. "Ama garip geliyor, Jihoon. Bu onun seni öpüşü değil. Ben bile birçok kez şahit oldum seni öptüğüne. Ama sen sanki, ne bileyim bu kadar rahatsız görünmüyordun." dedi. Kederli nefesi aramızda dağıldı.
Elimdeki demir makas olması gerektiğinden daha ağır geliyordu. Bileğimi usulca sağa sola yatırdım. Gücüm de yitip gitmişti. Woojin devam etti bilincime bir ok misali saplanan sözlerine. "Bu sefer böyle bir tepki vermen haklı olarak şaşırtıyor beni." Daha sonra biraz bana eğildi. Usulca etrafa bakındı. Etrafımızdaki insanların bizi duymasını istemediği barizdi. Bende biraz ona eğildim. Kaslarım yırtılırcasına ağrıyordu. Fısıltıyla konuştu. "Aklıma tek soru bu da değil." Dedi. "Bana karşı tamamen dürüst olmanı istiyorum, Jihoon. Bunu sana zorla mı yaptı? Yani, öyle birine benzemiyor ama eğer bunu sana zorla-"
Verdiğim yüksek sesli ve son derece duygu yüklü nefes Woojin'in cümlesini ağzına tıkmıştı. Duraksadı. Cümlesinin sonuna doğru çatılan kaşları yukarı doğru kalktı. Bugün bilmem kaçıncı kez şüpheyi ağırladı yüzü. Bense elimdeki makası tam göğsüme saplama isteğiyle boğuştum. Zaten yeterince mental acı çekiyordum, en azından buna bir son verebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWink
FanfictionVe ben, senin için tüm bedelleri ödemeye hazırdım Küçük Prens. - Feminen Jihoon, Karizmatik Doktor Kuanlin.