"Ne demek ulan 'Biz sevgili olduk.' ?"
Aslında sabah günüm gayet güzel başlamıştı. Kuanlin'in boynuma kondurduğu naif öpücüklerle uyandırılmıştım. Üstelik beni uyanmaya ikna edene dek saçlarımı okşamıştı. Hayatım boyunca hiç böyle güzel uyanmadığım için bu durumu sonuna kadar suistimal ettim. Beni gıdıklayana dek gözlerimi bile açmadım. Her şey çok güzeldi. Salaş bir elbise giydim, saçlarımı uzun süre sonra ilk defa maşa yaptım ve özenli bir görüntü oluşturmak adına makyajda yaptım. Şarkı söyleyerek kahvaltı ettim çünkü Kuanlin bu sabah ıspanaklı yumurta yerine tost yapmıştı. Karnım doyunca mutlu oluyordum.
Ne diyordum? Güzeldi işte. Yol boyu radyoda çalan her şarkıya eşlik ettik. Durduğumuz her kırmızı ışıkta Kuanlin dönüp yanağımı öptü. Bende birkaç fotoğrafımızı çektim. Gerginliğimi üzerimden atmak için her türlü konuyu açtım ve siyaset bile konuştuk. Kafam dağıldı ama bugün Woojin ile yüzleşeceğimi asla unutamadım. Arabadan inerken Kuanlin, bir şey olması durumda hemen onu aramamı söyledi. Woojin bana dokunmaya bile kalkarsa ellerini kırarmış, benim için dövüşürmüş onunla.
"Ya, yemin ederim çok hızlı oldu bana bile garip geliyor hala. Kovalama beni nolur yeter, yoruldum. Woojin!"
Şimdi ise önce Woojin'i bulmuş, verdiğim uzun uraşlar sonucu onu karşıma almıştım. Lafı dolandırıp uzun uzun anlatmak istemiştim ama anlatabileceğim uzun bir hikaye yoktu. Bir anda ortaya çıkan ve kabullenilen hisler, daha yeni tomurcuklanan bir ilişki vardı. İçinde bulunduğum durumu ben bile mantığıma yatıramamıştım ki Woojin'e anlatsaydım. Sadece sol yanımda çırpınan kalbime verdim kulağımı. Onun kuklası oldum ve buna asla pişman olmadım.
"Canını okuyacağım senin. Kafayı mı yedin sen? Nasıl sevgili olursun o çocukla?"
Kolidorda bağır çağır birbirimizi kovalıyorduk. Daha doğrusu o kovalıyordu, ben kaçıyordum. Üniversiteye giden iki delikanlı insandık. İlkokulda gibi davranıyorduk ama durmuyorduk. Etrafımızdaki öğrencilerin garip bakışlarının ağırlığı üzerimdeydi. Yine de kaçmaya devam ettim, zaten onların yargılayıcı bakışlarına alışkındım. Ayrıca durduğum an Woojin cidden canımı okurdu. Arkama dönüp dönüp onu kontrol ediyor, bağırmaya devam ediyor ve nefes için çırpınan bedenimle koşmaya devam ediyordum.
Woojin bağırmaya devam etti. "Dur! Dur diyorum sana. Ne yapacağım sana bak gör. Deli herif seni." Şükürler olsunki o da en az benim kadar kısaydı ve ufak bacakları yüzünden bana yetişmekte zorlanıyordu. Birkaç dakika daha koştuk. Ciğerlerim patlayacaktı. Nefes alamıyordum. Bacaklarımda güç bitmişti. Sıcaklıyordum. Dayanacak gücüm azalıyordu. Arkama döndüğüm o bir saniyede Woojin'in de benimle aynı olduğunu fark ettim. Yüzünü buruşturarak koşuyordu.
"Woojin." Dedim nefesim tükendiği için sesim çok yüksek çıkmadı ama denedim. "Yeter artık." Sonunda durdum. Ellerimi dizlerime dayayarak soluklandım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu. Nefes almaya çalıştım. Çok yorulmuştum ve terlemiştim. Bacaklarımdaki güç tamamen tükenmişti. Birkaç hızlı soluk alıp vermenin ardından Woojin'e bakmak için doğrulacaktım ki elbisemin yakalarından tutuldum. Woojin'in terle kaplı, kırmızı suratı burunum dibindeydi. O da benim gibi hızla soluk alıp veriyordu. Sıkıca kavradığı yakalarımı ileri-geri sarstı.
"İki gün önce gelip çocuğun suratını kestim, diye ağla. Sonra gel kendi suratını kes. Şimdi de gel biz seviyoruz birbirimizi de."
Suratıma bağırıp yakalarımı yeniden sarstığında bileklerini kavradım. Woojin durmuştu, fırsatı değerlendirip lafa girdim. "Haklısın, tamam. Cidden, haklısın ve özür dilerim." Dedim tek nefeste. Kızgın görünüyordu. Ona hak verdim. Kendimi onun yerine koydum, bunu daha önce de yapmıştım ve her seferinde o haklıydı ama beni incitmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecekti sonuçta. "Ama beni hırpalaman seni daha fazla haklı yapmayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWink
FanfictionVe ben, senin için tüm bedelleri ödemeye hazırdım Küçük Prens. - Feminen Jihoon, Karizmatik Doktor Kuanlin.