+Evlensene benimle/ Final+

202 18 28
                                    

Birkaç günün ardından,
Kuanlin'in görüşünden.

Elimde ki kahveler eşliğinde dikkatli adımlarımı balkona yönlendirdim. Benim güzel ufak oğlanımın canı balkonda sabahlamak istemişti bu gece. Onu kırmak bir yere, canıma minnetti. Yarınları düşünmeden dakikalarımı ona adamak benim için bir lütuftu. Jihoon, başlı başına bana bahşedilen bir lütuftu zaten.

Ona baktığımda gülümsemeden edemedim. Ona verdiğim kalın battaniyeye sarılmış, altında ufacık kalmıştı. Eh, battaniye olmadan da pek büyük sayılmazdı. Bazen durup durup o koca kalbi nasıl tartıyor bu minicik beden diye düşünürdüm. Jihoon hakkında düşünmek olağan bir durum değildi bilinç altım için. Nefes aldığım her an onu sayıklayıp duruyordum çünkü.

"Benimkinde ayriyeten süt yok değil mi?" Diye sorduğunda yanındaki yerimi almıştım çoktan. Kupaları halının üzerine koydum. Oturur pozisyonda durduğumda bile bana oranla fazla ufak kalıyordu. Yalnızca varlığının bile beni çıldırttığını bilse nasıl hisseder diye düşündüm, içimde bir yerlerde onun da aynı hissi taşıdığını bilmenin verdiği eşsiz hazla beraber.

Biraz eğilip burnumun ucunu yanağına sürttüm. Yanağı biraz soğumuştu. Sonbaharı ağırlamaya başladığımız şu son günlerde geceleri soğuk oluyordu şehrimde. Yine de ses etmedim. Canı balkonda oturmak istediyse otururdum. Zaten ben içeri girmek istesem, inadından o otururdu burada sabaha kadar. Elmacık kemiğinin üzerinden öptüm. Bilirdim, öpüşümün üzerine çileğe dönerdi küçük yüzü. Üzerinden bir haftayı ve binlerce öpüşü geçsek bile ısınıyordu yüzü hala. Emindim, yılları devirsekte ısınacaktı. Tekrar öptüm. Üşümesi geçerdi en azından.

"Şu diyet işlerini bırakman gerek biliyorsun değil mi? Yaşına göre fazla zayıfsın." Dedim. Burnumu elmacık kemiğinde gezdirdim. Oldukça hafif ve zarif bir kokusu vardı. Solumalara doymuyordum. Dudaklarıma sinsin diye dudaklarımı da sürttüm. Buram buram o kokayım istiyordum. Yalnızca benim güzel ufaklığım demlensin tenimde.

Son zamanlarda almış bir zayıflama merakı gidiyordu benimkini. Yeterince zayıftı, boyuna rağmen bile hemde. Yine de yediğine içtiğine dikkat ediyordu. Akşam yemeğini bile düzgünce yememişti üstelik. Jihoon ise omuz silkti.

"Bedenimi sevmiyorum." Dedi. Oldukça rahat ve günlük bir ağızla kurduğu bu cümle ile ne zaman yumduğumu bilmediğim gözlerimi araladım. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Yüzüne bakıp ciddiyetini ölçtüm. Yanımda oturan bu çocuk ömrümde karşılaştığım en güzel bedene sahipti. Şekilli hatları, sağlıklı ve düzgün bir fiziği vardı. Giydiği feminen parçalar onu kusursuzca sarıyordu. Benim bol tişörtlerimi giydiğinde bile bir modeli andırıyordu. Şuan üzerinde olan kapşonluma baktım. Dökümlü-baya dökümlü- durmasına rağmen bunu bile taşımıştı.

Ne giyerse hoşuma gidiyordu.

Ve Jihoon bu bedeni sevmediğini söylüyordu. Bakışlarımı umursamadan yüzünü uzaklara döndü. Yuvarlak gözlüklere yansıyan ışıklar yüzünden gözlerini net şekilde göremiyordum. Çenesini usulca tuttum. Kendime bakmasını sağladım. Keşke kendine birde benim irislerimden bakmasını sağlayabilseydim.

"Beğenmediğini söylediğin o bedene, taptığımı biliyorsun değil mi?"

Bunu tüm samimiyetim ile söyledim. Bana inanması için ölüyordum. Sizin delicesine sevdiğiniz biri, kendini sevmeyince dipsiz bucaksız bir çaresizlik hissediyordunuz sol yanınızda. Baş parmağımla keskin çenesini okşadım.

"Sen gördüğüm en güzel çocuksun, Jihoon." Dedim. Diğer elimi ensesine çıkardım. Arkaları uzamaya başlayan yumuşak saçlarını doladım uzun parmaklarıma. İrislerindeki ışıltıları görmek dünyalara bedeldi. Kalbim ısındı. Tanıdık bu sıcaklık ilk günkü gibi hissettiriyordu her seferinde. Baş parmağımın ucuyla dudağının kenarını okşadım.

Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin