+Büyük kalbini hissediyorum, küçük avuçlarımda+

392 55 133
                                    

Yemek masamız küçüktü. Fazlasıyla küçüktü. Hep küçük olurdu çünkü bu evde iki kişi yaşıyorduk. Bu küçük masa bu küçük ev sakinleri için yeterliydi sadece. Pekala Kuanlin küçük falan değildi. Olsun, bu masa yalnızca iki kişiyi alacak kadardı.

Ancak üç kişi, sessizlik içerisinde kahvelerimizi yudumluyorduk. Daha doğrusu sadece Bay Lai yudumluyordu. Kuanlin yalnızca babasına keskin bakışlarını yolluyor, nefes dahi almadan onu süzüyordu. Tek yaptığı buydu ve onu ilk böyle görüşümdü. Ben ise kahve falan içmeyecektim. Birincisi, kahve aşığı biri değildim ve asla olmamıştım. İkincisi ise Kuanlin kahve yapmaktan hiç anlamazdı ve büyük bir ihtimalle önümdeki fincandan içmek ömründen en az beş yıl çalacaktı.

Bay Lai nasıl içebiliyordu anlamıyordum doğrusu. Ellilerinin sonunda görünüyordu, sanırım ömründen beş yıl çalınması onu çok korkutamamıştı.

"Neden geldiniz?"

Kuanlin o kadar soğuk bir ses tonu ile konuşmuştu ki ürpermiştim. Daha önce bir çok kez soğukkanlı bir Kuanlin'e şahit olmuştum. Woojin'le daima böyle konuşurdu. Tanımadığı insanlarla da böyle konuşuyordu. Sinir olduğu insanlarla hiç konuşmuyor, gıcık olduğu insanlara karşı ise en az bir çocuk kadar huysuz davranıyordu. Kuanlin dışarıya karşı çok soğuktu. Bu yüzden onu tanımayan insanlar tarafından eleştirilirdi daima.

Oysa çevresindekilere çok iyi davranıyordu. Daniel hyunga karşı tam bir çocuk oluyordu, Seongwoo hyung'a nazlanıyor hatta istediği bir şeyi yaptırmak için o boyuyla şirinlik yapmaya bile utanmıyordu. Birkaç kez onu hastanede ziyaret etme fırsatım olmuştu, Kuanlin hastalarına karşı da aşırı kibar ve neşeli biriydi. Sebebini sorduğumda ise hastalıkları iyileştirenin ilaçlar değil, moral olduğunu söylemişti. Bu bile onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için şükretmemi sağlıyordu.

Kuanlin hiç tanımadığı hastalarına bile moral olan bir doktorken, hiçbir koşulda babasına böyle davranacak birisi değildi. Bu yüzden hem şaşırmış, hemde onun gibi mükemmel birinin nefretini hak etmiş olan bu adam için üzülmüştüm.

Bay Lai zaten dik olan omuzlarını iyice dikleştirdi. Özenmiştim çünkü aramızda en az otuz yaş varken ben bile dik oturmuyordum. Çok güçlü bir auraya sahipti. Sert çene hatları tıpa tıp Kuanlin'e benziyordu. Gözlerinin iriliğinden, hafif dolgun pembe dudaklarına dek tamamen Kuanlin'di. Sanırım Kuanlin fiziksel olan tüm güzelliğini babasından almıştı. Tek fark bakışlarıydı. Gözleri benzese bile bakışları çok zıttı.

Bay Lai soğuk ve sert bakıyordu. Bundandır ki geldiğinden beri bana bakmadığı zamanlarda onu inceliyordum. Onunla göz göze gelmek istemiyordum. Bizi sokakta gördüğü ilk andan beri beni süzüp duruyor ve delici bakışlarıyla parçalara ayırıyordu. Asla feminenliğimden utanmamıştım. Asla kendimi değiştirmeye çalışmamıştım ancak Bay Lai'nin bakışları olduğum yerdeki toprağın yarılmasını ve benimde içine girmemi istememe sebep oluyordu.

Üzerinde jilet gibi ütülenmiş bir takım elbise vardı. Bir iş adamı olduğunu tahmin ediyordum çünkü büyük bir arabayla ve özel şoförü ile gelmişti. Elindeki fincanı usulca indirip masanın üzerindeki tabağa koydu. Mutfağımız ilk defa bu kadar sessizdi. O kadar sessizdi ki tabağa yerleşen fincanın sesi kulaklarımda çınlamıştı. Bay Lai bakışlarını fincanından kaldırıp usul usul Kuanlin'e çıkardı. Onu izlemeye dalmış olan bense hemen bakışlarımı kaçırıp en yakın yer olan fincana baktım.

O an gülmemek için dilimi ısırmak zorunda kaldım çünkü Bay Lai geldiğinden beri o fincanı yudumlamasına rağmen kahvede bir gram azalma yoktu. Beynim kendi içinde o fincana sadece dudaklarını mı dayıyordu yoksa birazcık içti de geri mi çıkardı hesapları yapmaya başlamıştı. Kesinlikle iyi değildim. Belki de bende farkında olmadan kahveden yudumlamıştım.

Ne Giyerse Giderdi Hoşuma|| PanWinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin