16. Bölüm

527 47 135
                                    

Güneş, gökyüzünü kızıla boyamaya başladığında Kamuran ve Çağrı, nihayet bu uğursuz evin kapısından içeri girmişti. Belirli aralıklarla gelen korku nöbetleri ve bir türlü iç huzura kavuşamama problemi, o saate dek uyanık kalmama neden olmuştu. Sanki uyursam, bilincimin kapalı olduğu süre boyunca çok kötü şeyler olacak veya uyuduğum zaman, gerçekte yüzleşmekten kaçmaya çalıştığım tüm korkularım berbat bir kâbusla peşime düşecekti. Sorunlarımdan kaçıyordum çünkü onlarla yüzleşecek cesaretim yoktu.

Toprak da uyumayı reddedip sabaha kadar benimle beklemişti. Ara sıra içimi rahatlatmak için bir şeyler söylemiş, onun dışında pek konuşmamıştı. Benimle konuşmadığı için ise düşüncelerimde boğulmak kaçınılmaz olmuştu.

Evin kapısı aralandıktan sonra Kamuran ve Çağrı içeriye girmiş, ancak bir adım daha ilerleyememişti.

Kamuran, katran karası geçmişiyle edindiği tecrübelerden olsa gerek, bize bir bakışıyla bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Çağrı'nın toy, sorgulayan ve heyecanlı bakışlarının aksine o, oldukça sakin ancak öfkeli bakıyordu.

"Niye bu saatte ayaktasınız?" diye konuya giriş yaptı Çağrı. Sabırsızca girdiği lafı usulca ağzına tıkamıştı Kamuran.

"Bunu sorgulamak sana düşmez, oğlum." Arkasında bekleyen Çağrı'ya attığı birkaç saliselik o tehditkar bakış ve yeniden bana doğru döndüğünde yüzünde gördüğüm ve tam olarak anlamlandıramadığım tuhaf ifade, bu yaşta bile hâlâ bir şeylere veya birilerine karşı savaş açmaktan çekinmediğini hissettiriyordu. Yalnızca birkaç saniyelik yüz ifadesi...

"Toprak, sanırım konuşmamız gerekiyor." dedi ve arkasına bakmadan evden çıktı. Toprak ise gönülsüzce, "Tabii, Kamuran bey..." deyip peşinden gitti.

Sonunda Çağrı ile yalnız kaldığımızda ilk işimiz, birbirimize var gücümüzle sarılarak özlem gidermek olmuştu.

"Yukarı çıkalım ve bana her şeyi anlat." dedi Çağrı. Bir şeyleri öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan Çağrı'nın isteğine karşı başımı hafifçe sallayıp üst katın merdivenlerine doğru hızlıca ilerledim. Çağrı'nın peşimden geldiğine emin olduktan sonra vakit kaybetmeden yukarı çıkıp kendi odama girdim. Çağrı da içeriye girdikten sonra odanın kapısını hafifçe aralık bırakıp yanıma geldi.

"Artık anlatır mısın Eftelya? Biz yokken bir şey mi oldu?"

"Çağrı..." deyip yatağımın üzerine oturdum ve yanıma oturmasını işaret ettim.

"Dinliyorum, Eftelya."

"Dün, akşam üzeri birilerini gördüm."

"Kimi?"

"Bilmiyorum. Çok, çok korkunçtu. Alt katın penceresine ellerini dayamıştı. Gözleri o kadar parlaktı ki sanki bu dünyadan değil gibiydi. Yüzü neredeyse bir kurukafayı andıracak kadar zayıftı."

"Sana bir şey yaptı mı?" dedi yüksek sesle. Paniğe kapılmıştı.

"Hayır, pek sayılmaz. Camı kırıp içeriye bir not fırlattı."

"Not mu? Yine mi?"

"Evet, yine..."

"Ne yazıyordu?"

"Şey... Denizinin denizkızını istediği yazıyordu. Ya da okyanusunun... Her neyse işte!"

"Bu saçmalık!" deyip ayağa fırladı ve odamın içini koca koca adımlarla dolaşmaya başladı.

"Bu denizkızı saçmalığından bıktım! Seni benden alamazlar, Eftelya!"

"Sakin ol, Çağrı... Ben de seni bırakıp hiçbir yere gitmem."

Uzay BoşluğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin