flashback, 2011
Okulun çatısında kapüşonumu kafama geçirmiş bir şekilde otururken gökyüzüne bakıyordum. Yalnız başıma oturuyordum, elimden geldiğince Jungkook ile yan yana gelmemeye çalışıyordum. Onu görmek çok zordu, gideceğini bile bile gözlerine bakmak kalbimi sızlatıyordu. Sürekli ağlamak istiyordum. O ise sanki gitmeyeceklermiş gibi davranıyordu. Yine her gün bize geliyor, beni parka çıkarıyor, onlara gitmem için beni çağırıyordu. Her sabah beni alıp öyle okula gidiyordu, sohbet etmeye çalışıyordu ve beni eğlendirecek şeyler yapmaya çalışıyordu. Her şey normalmiş gibi davranıyordu.
Değil, diye bağırmak istiyordum. Hiçbir şey normal değil, kes şunu. Böyle davranma diyerek bağırmak istiyordum.
O da çok ağlıyordu belki. Evde sürekli ağlıyordu benim gibi ama ben üzülmeyeyim diye rol yapıyordu. Rol yapmasına dayanamıyordum, üzüldüğü zaman içinde tutmasını istemiyordum. Çok yorucu olmalıydı onun için. Gerçek duygularını yansıtamamak çok yorucuydu.
Düşündükçe inanması güç geliyordu. Kafam almıyordu bir türlü. Yalnızca birkaç ay sonra hemen yan evde oturan Jungkook olmayacaktı, her akşam parkta birlikte oturacağım Jungkook olmayacaktı, çilekli süt içerken kahkahalara boğulacağım biri olmayacaktı. Yalnız kalacaktım. Bunların hiçbirini yapamayacaktım bir daha.
Çatının kapısı açıldığında düşüncelerimin arasından hızlıca sıyrılıp irkilerek arkamı döndüm. Jungkook kapının orada dikilmiş bana bakıyordu.
''Neden haber vermeden gidiyorsun? Seni arıyorum sabahtan beri.'' derken kapıyı kapatmış ve yanıma doğru yürümeye başlamıştı. Daha fazla ona bakmamış ve önüme dönmüştüm. Kısa bir süre sonra da yanımdaki yerini almıştı Jungkook.
''Bu ders çok sıkıcı geçecek değil mi yine? Girmesek mi?'' dediğinde omuz silktim.
''Girmesek ne yapacağız ki? Girelim işte.''
''Soruyor musun? Biz her zaman birkaç derse girmeyiz ve yapacak bir sürü şey buluruz.'' dedi şaşkınlıkla.
''Bugün bir şey yapasım yok.''
Bunun üstüne başka bir şey dememiş ve sessiz sessiz oturmuştu yanımda.
''Bugün hava çok soğuk. Dışarı çıkmayalım, hasta oluruz. Bize gel birlikte film izleriz. Süt ısıtırsın bize hem.'' dediğinde kafamı sağa sola salladım.
''Evden çıkmak istemiyorum.''
''Yun böyle yapma Tanrı aşkına!'' derken sesi beklenmedik bir şekilde yükselmişti. Şaşkınlıkla ona bakarken ters ters bana bakıyordu o da. ''Daha fazla üzülmeyelim diye rol yapmaya çalışıyorum ama işleri çok zorlaştırıyorsun. Birlikte geçirecek az vaktimiz kaldı ve benden kaçıp duruyorsun.''
''Az vaktimizin kaldığını düşündüğümde birlikte olduğumuz her an boğulmaya başlıyorum. Bu günlerin yakında sona ereceğini düşünüp duruyorum çünkü.''
Derin bir iç çekti. Suratından çaresizliği anlaşılıyordu. Gitmek istemiyordu ama gitmek zorundaydı ve yapabileceği hiçbir şey yoktu.
''Tamamen büyüdüğümüzde...'' dedi ve duraksadı. ''Yani liseyi bitirdiğimizde yeniden birleşebiliriz. Üniversiteyi istediğim yerde okuyabileceğimi söyleyip duruyor babam.''
Ellerimle yüzümü kapatıp ovuşturdum bir süre. İçimden çığlık atarken dışarıya susmak kalbimi sıkıştırıyordu.
''Yine de uzun bir süre görüşemeyeceğiz. Ya Japonya'yı çok seversen ve orada bir üniversite okumak istersen? Tanrım, ya Japon bir kız bulup onunla evlenip sonsuza kadar orada kalırsan?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry milk • jjk
Fanfiction''Tüm o güzel anılar ve fotoğraflar... Tutunduğum tek şey.''