flashback, 2011
Salıncakta bir ileri bir geri giderken Jungkook'ların evine bakıp derin bir iç çektim. Bugün okula gelmemişti, az önce çağırdığımdaysa annesiyle haber gönderip gelmek istemediğini söylemişti. Bir sorun vardı ama ne bilmiyordum. Yalnızca evlerini izleyebiliyordum. Annesinin de keyfi yoktu ki, bir şey mi olmuştu?
Evlerinin kapısı açıldığında suratı beş karış bir şekilde Jungkook çıkmıştı. Kapüşonunu kafasına takıp ellerini cebine soktuktan sonra hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. Biraz ileriye doğru koşup ona seslendiğimdeyse dönüp bir süre bana bakmış ama yanıma uğramadan dümdüz yürümeye devam etmişti. İfadesi çok karışıktı. Sinirli, üzgün, ağlamaklı. Endişelenmeye başlıyordum, üstelik onu bugün gördüğüm ilk andı. Görüşememiştik, beni özlemiş olması gerekirdi.
''Yun-ah!''
Jungkook'un peşinden üzgün üzgün bakarken annesinin sesini duymamla evlerinin kapısına çevirdim kafamı. Eliyle 'gel' işareti yaptığında koşarak kapılarının oraya gittim.
''Jungkook biraz yürüyüş yapacak. Kendine geldikten sonra yanına gelecek tamam mı?'' derken saçlarımı okşadı. Kaşlarım çatılmıştı.
''Eunhee teyze bir sorun mu var? Bir şey mi oldu?'' dedim panikle. ''Peşinden gideyim mi? İstersen giderim hemen. Koşarım.''
''Hayır, gerek yok bebeğim. Parka gelecek o. Çok sürmez.'' dediğinde kafamı salladım. ''İçeri gelsene, Yun. Üşümüyor musun?''
''Hayır ben onu parkta beklerim.'' dedim. ''Gelir değil mi?''
''Gelecek.'' dedi ve gülümsedi. ''İstersen içeri gel, onu da içeri çağırırız. Parkta soğukta oturmayın.''
''Orada daha rahat sıkıntısını anlatıyor. Beklerim ben onu. Hem üşümüyorum ki.''
Tekrar saçlarımı okşarken dudaklarını birbirine bastırdı Eunhee teyze. Gözlerinin parlaklığını fark ettiğimde ışık vurduğu için mi yoksa doldukları için mi öyle olmuştu anlamamıştım. Kafamı meşgul eden Jungkook yüzünden bunu çok sorgulamamış ve parktaki salıncakta yerimi almıştım yeniden.
Siyah kapüşonlusunun içinde parka doğru gelen Jungkook'u görmemle derin bir nefes verdim. Yaklaşık yarım saat kadar yürümüş olmalıydı, tüm bu saatte beklemiştim onu. Yanımdaki salıncakta yerini alıp ileriye doğru baktı sadece. Ben onu izliyordum, o ise bizim oturduğumuz eve doğru bakıyordu.
''Jungkook, beni endişelendiriyorsun artık? Ne bu tavırların? Tam bir ergen gibi davranıyorsun.'' dediğimde cevap vermedi.
''Bir gün ayrılmak zorunda kalırsak beni unutacak mısın?'' dedi. ''Ben gidersem beni unutacak mısın?''
Gözlerimi devirdim ve sinirle soludum. Sürekli bunun konusunu açması beni iyice sinirlendiriyordu. Abartmaya başlamıştı artık. Böyle bir durum söz konusu bile değilken neden sürekli yollarımızın ayrılacağını düşünüyordu ki?
''Jungkook sıkıldım artık gerçekten.'' dedim sinirle. ''Neden sürekli bunları söyleyip duruyorsun ki? Eğer gitmeye meraklıysan git.''
''Gidiyorum!'' diye bağırdı beklemediğim bir şekilde. ''Gidiyorum zaten. Gideceğim. Meraklı değilim ama gidiyorum.''
''Ne?'' dedim az önceki sinirim yerini şaşkınlığa bırakırken. ''Ne dedin?''
''Gidiyoruz.'' dedi. ''Taşınıyoruz.''
Kalbim hızlanırken sıkışmaya başlamıştı. Beni kaynar suların içine sokup sokup çıkarıyorlarmış gibi hissediyordum.
''Şaka yapma.'' dedim gözlerim dolarken. ''Komik değil, eğlenceli değil. Bunun şakasını yapma.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry milk • jjk
Fanfiction''Tüm o güzel anılar ve fotoğraflar... Tutunduğum tek şey.''