Topuklu botlarımın yolda çıkardığı ses ve yağmur eşliğinde yürürken ellerimi cebime sokup derin bir nefes aldım. Yağmur'un kokusunu içime çektiğimde bir pazar günü nasıl bu kadar güzel görünebilir gözüme sorguluyordum. Hava yağmurluydu, üşüyordum ama kahverengi kalın montum sayesinde ısınabiliyordum. Elimde bir poşet dolusu çilekli süt vardı ve sevgilimin evine kahvaltı yapmak için gidiyordum. Yaşadığım en güzel pazardı.
Eve ulaştığımda heyecanla kapıya iki kez vurduğumda açmasını beklerken poşetin içindekileri kontrol ettim. Kapıyı açmış ve acelesi varmış gibi görünen önlüklü Jungkook'a bakıp gülümseyerek bir şeyler söyleyecekken konuştu.
''Aishh... Masayı hazırlayacaktım sen gelmeden.'' deyip içeri koştuğunda kendi kendime gülüp içeri girdim ve kapıyı peşimden kapattım.
Montumu çıkarıp askılığa asarken poşetleri koyduğum yerden tekrar elime alıp güzel kokunun ev sahipliği yaptığı yere kokuyu takip ederek buldum. Jungkook mutfağında sürekli bir şeylere koşuşturan anneler gibiydi.
''Benden başka misafirin mi var? Neden böyle paniksin?'' derken sütleri çıkarıp buzdolabına yerleştirmeye başlamıştım.
''Sevgilime sürpriz yapmak istemiştim ama masayı beraber kuracağız gibi gözüküyor...'' derken önlüğü çıkarıp sandalyeye bırakmıştı.
''Ahh, daha eğlenceli olacak desene.'' dedim. ''Tam acıkmamıştım zaten.''
Arkasına dönüp onaylatmak istercesine kaşlarını havalandırdı. ''Gerçekten mi?''
''Gerçekten.''
Kurt gibi acıkmıştım ama o böyle bakıyorken onu rahatlatacak şeyler söylemek istemiştim. Şimdi küçük bir çocuk gibi rahatlamış bir şekilde hazırlamaya devam etmişti. Ona yardım etmeye koyulmuştum.
Birlikte kurduğumuz kahvaltıyı yapmış, birlikte toplamıştık bir süre sonra. Abur cubur tabağı hazırlayıp çilekli sütlerden birkaç tane de yanımıza aldıktan sonra salona geçmiştik beraber. Bütün günü Jungkook ile geçirme fikri midemdeki kelebekleri harekete geçiriyordu.
''Hala yağmurlu havaları seviyorsun değil mi?'' diye sordu Jungkook elindeki tabakları sehpaya bırakırken.
Cama bir bakış atıp gülümserken çilekli sütleri koydum ben de.
''Evet çok seviyorum.'' dedim. ''Bir de seni çok seviyorum.''
''Senin tarafından çok sevildiğimi duyunca heyecanlanıyorum.''
Koltuklara yerleştiğimizde Jungkook'a döndürdüm vücudumu. O bir paket çilekli sütü açıp pipetiyle birlikte bana verdikten sonra belimden tutup yavaşça kendine biraz daha yaklaştırmıştı beni. Dudaklarımın arasındaki pipetle beklemediğim bir anda hareket etmenin şaşkınlığıyla ona bakakalmıştım.
''Uzakta durmanı istemiyorum.'' derken omuz silkmiş ve kendine bir paket çilekli süt açmıştı. İki kutu sütü birbiriyle tokuşturduğumuzda gülerek ona bakmıştım.
''Harika değil mi? İki ay arayla doğduk ve o zamandan beri birbirimizi tanıyoruz. Sıradan çiftlerin yaşadığı süreci yaşamamıza gerek yok.'' dediğinde gülmüştüm.
''Öyle.'' dedim. ''Bu eğlenceli.''
''Dün son kez psikiyatristimin yanına gittim.'' dedi birden. ''Sondu. Her hafta gitmem gerekiyordu ama artık bir süreliğine yılda bir kez görüneceğim.''
''Gerçekten mi?'' dedim şaşkınlıkla. ''Neden? Niye böyle yapacağınızı söyledi mi?''
''Beni tam anlamıyla çok iyi gördüğünü söyledi.'' dedi. ''Bir aydır bende gerçekten değişiklikler tespit ettiğini söyledi.'' diye devam etti. ''Biz bir aydır sevgiliyiz, Yun-ah.''
Gülümsedim. O da elini yanağımda dolaştırıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken güldü.
''Beni iyileştiriyorsun derken laf olsun diye söylemiyordum.'' dedi. ''Beni gerçekten çok iyi yapıyorsun, Yun.''
''Ahh, belki de sebep ben değilimdir. Doktoruna sordun mu?'' derken beni utandırdığı için mütevazi davranmaya çalışmıştım.
''Seni biliyor. Senin bana iyi geldiğini söyledi.'' dediğinde eğildi ve dudaklarıma bir öpücük kondurdu beklemediğim bir anda. ''İşte sağlam bir ilacın veremediği tedaviyi veren şey.'' dedikten hemen sonra tekrar dudaklarımızı birleştirdi. Uzun bir süre öpmüştü beni.
''Tedavi ben miyim dudaklarım mı?'' diye sormuştum şakayla.
''Seninle ilgili her şey.'' diyerek ciddi bir şekilde cevap vermişti o da.
Gülerek kafamı önüme eğdiğimde onun dikkatle beni izlediğini biliyordum. Neden öyle baktığını soracakken ona söylediği şey ile duraksamamı sağlamıştı.
''Evlenelim, Yun.'' dedi.
Kafamı hızla kaldırıp söylediği şeyi ciddi bir şekilde mi söylemişti şaka olsun diye mi sorgular biçimde bakıyorken anlamaya çalıştım. O ise ciddi gibi duruyordu. Son derece kararlı bir şekilde bakıyordu bana.
''Ne?'' dedim söyleyecek başka bir şey bulamamıştım o anda.
''Evlenelim diyorum.'' dedi. ''Aynı okulda okuyoruz ve yakında okulu bitireceğiz. Başka hiçbir şey engel değil. Hiçbir vaktimiz boşa gitmesin istiyordum, seni bir an olsun yanımdan ayırmak istemiyorum.'' diyerek devam etti. ''Sabah uyandığımda seni görmek, seninle güne başlamak istiyorum. Gece olduğunda günü seninle terk etmek istiyorum. Çok zamanımız gitti, Yun. Çok kötü şeyler yaşadık ve bunların hepsini her anı kullanarak telafi edelim istiyorum.''
''Sen... Ben... Ah, şey....'' diyerek bir şeyler geveledim ama devam edemedim. ''Jungkook, sen ciddi misin?''
''Evet.'' dedi sabırsızca. ''Benimle evlenir misin, Kang Yun?'' diye eklediğinde heyecandan kalbim göğüs kafesimi kırıp çıkacak sanmıştım. ''Bunu daha güzel yapmak istemiştim hep. Konuşma arasında evlilik teklifi olmadı pek ama-''
Sözlerini kestim hızlıca. ''Evlenelim.'' dedim. ''Daha fazla zaman kaybı istemiyorum. Evlenelim.''
İkimizde şok içinde bir süre birbirimize baktıktan sonra gülmeye başlamıştık. Jungkook defalarca suratımın her yerinden öpüp beni kolları arasına aldığında ikimizden de kahkahalar yükseliyordu.
Sonsuza dek onunla olma fikri çok güzeldi. Dünyanın en güzel şeyiydi.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry milk • jjk
Fanfiction''Tüm o güzel anılar ve fotoğraflar... Tutunduğum tek şey.''