today,2019
Karanlık odada, kafam onun göğsünün üstündeyken ve onun nefes alışverişiyle kafam yavaşça inip kalkıyorken çok mutluydum. Birbirine kenetlenmiş ellerimiz birbiriyle uyumla hareket ederken ben çok mutluydum. Onun kokusu burnumu doldururken, onun tam yanındayken ve kulaklarım onun sesini işitirken çok mutluydum.
Onun beni böylesine mutlu etmesi, içimde tekrardan yaşama isteği oluşturması ve bana bütün şefkatiyle yaklaşması... Bunları hak etmediğimden yüzde yüz emindim o aksini düşünse de. Ben onun saf, güzel ve mükemmel sevgisini hak etmiyordum. Onun gibi içinin tüm güzelliği dışına vurmuş bir insanın kalbinde yerim olduğunu düşünmüyordum.
O, çok kötü şeyler yaşamıştı. Ona bunları yapan insanları öldürme isteğiyle dolup duruyordum. Jungkook, Seokjin ve orada bulunan diğer çocuklar. Tam olarak o insanlara ne yapmışlardı da böyle davranılmayı hak etmişlerdi? Kimsesiz kalmaları suç muydu? Onların ailesi yok diye mi böyle davranmışlardı?
Ben, neden hayatım boyunca hep seveceğimi düşündüğüm insanın telefondaki çaresiz sesini duymama rağmen yardım etmemiştim? Başından geçenleri anlatmasını istememiştim, oysa onun sesini duyabilmek için ne uğraşlar vermiştim o telefonu alana kadar. Ailem gittiğinde direkt ona koşmak istemiştim. Ben de tıpkı onun gibi başıma gelenleri direkt ona söylemek istemiş, saatlerce ona ağlamak istemiştim. Kaybolmuşum gibi hissedişime bir çözüm bulsun istemiştim, bana yardım etmesini istemiştim. Onun o sesini duyduğumda nasıl da bambaşka birine dönüşüp onu dinlemeyi reddetmiştim? Nasıl başına ne geldiyse hak etmiştir diye düşünceyle dolmuştum?
İşte bu yüzden onu hak etmiyordum.
''Ne düşünüyorsun?'' dedi Jungkook sessiz ve geceye uygun bir şekilde.
Gözlerimi karanlıkta zor seçtiğim ellerimize diktim.
''Seni,'' dedim. ''Beni, anlattıklarını, yaşadıklarımızı...''
''Hepsi geride kaldı.'' derken saçlarıma öpücük kondurdu. Hissettiğim mutluluk duygusuyla gözlerimi kapattım refleksle.
''Artık ne yaşadıklarımı biliyorsun, ben seninkileri biliyorum. Sonunda birbirimize içimizi açtığım için çok mutluyum, Yun.'' dediğinde derin bir nefes verdim.
''Jungkook...'' dedim. ''Ben... Kendimi çok kötü hissediyorum. Yani anlattıklarından sonra, sana geri dönmeyişimden sonra... Kendimi çok suçlu hissediyorum.''
Jungkook biraz yana doğru hafifçe eğilip kafamı göğsünden kaldırmama ve dikleşmeme sebep olduğunda elini yanağıma koydu.
''Hissetme, Yun-ah...'' dedi biraz huysuz bir edayla.
Baş parmağı yanağımda daireler çizerken kafamı eğdim hafifçe.
''Birbirinden ayrılmak zorunda kalan iki çocuk yaşananları hak etmedi, değil mi? Seninle çok mutlu olup onların hak ettiği gibi bir geleceğimiz olsun istiyorum.'' dedi. ''O çocukların yarım kalan mutluluğunu tamamlayalım istiyorum. Eski günleri düşünürken buruk hissetmek istemiyorum. Gülerek hatırlamak istiyorum onları.'' dediğinde yanağımdaki elinin üstüne elimi koydum, o devam etti. ''Onlar da bunu hak etmiyor mu?''
''Jungkook, özür dilerim.'' dedim bu gece bunu kaçıncı söyleyişimdi bilmiyorum. ''Seni çok seviyorum. Seni her gün daha fazla seveceğim ve iyileştireceğim, söz veriyorum.''
Vücudunda kalan yaralarına, kalbindeki yaralara ve zihnini meşgul eden acılara merhem olmak istiyordum.
''Özür dilerim.'' dediğimde ağzımdan kaçan hıçkırıkla birlikte Jungkook hızlıca yan tarafındaki komodine eğilip gece lambasını açmıştı. Karanlık odada loş bir ışık yayılırken yanaklarımı sildi hızlıca ve sımsıkı sarıldı bana. Koca yatakta ikimiz küçücük kalmıştık.
''Mutlu olmak istiyorum.'' dedi Jungkook. ''Gerçekten mutlu olmak istiyorum ve senin yanında gerçekten mutluyum.''
''Ben de...'' diye mırıldandım.
''Bu yüzden... En baştan başlayalım mı? Birbirlerine aşklarını itiraf etmiş çocukluk aşkları olalım. Hiç ayrılmak zorunda kalmamış çocukluk aşkları olalım.''
''Olalım.'' derken kafamı kaldırıp boynuna öpücük kondurdum.
Ellerini nazikçe saçlarıma geçirip yüzlerimizi eşit mesafeye getirirken gözleri dolu dolu gülümsedi.
''Ağladığımızda birbirimize ağlayacağız, ben her an senin için yanında olacağım. Sen de benim. Anlaştık mı?'' dediğinde kafamı salladım ve gülümsedim ben de.
''Jungkook...'' dedim ışık saçan gözlerine bakarken. Parıltılı bakıyordu. Jungkook her zaman parıldıyordu. ''Beni öper misin?'' diye devam ettim sarhoşmuşum gibi.
''Ne?'' diyerek şaşkınlığını belli ettiğinde gözlerimi dudaklarından gözlerine çıkardım tekrar ve yineledim.
''Beni öp.''
İkinci kez söylediğim şey ile yutkunurken gözleri gözlerimden dudaklarıma doğru yavaşça inmişti. Sarı loş ışık hala odayı güçsüzse aydınlatıyorken, bana doğru yaklaşan yüzü sayesinde nefesini tenimde hissederken alev aldığımı hissediyordum. Kavrulmama az kala yumuşacık dudakları benimkilerin üstünü örttüğünde gözlerim anın verdiği çocuk sevinciyle kapandı ve kapanmasıyla bir damla yaş daha aktı. Onun da akan gözyaşları benimkilerle karışıp düşerken belimi sımsıkı sarıp beni kendine doğru iyice çekmişti.
Ellerimi beceriksizce göğsünün üstüne koyduğumda dudaklarımız uyumla hareket etmeye devam etmişti bir süre.
O beni öptüğünde kalbimin iyileştiğini hissetmiştim. Onun da acıyan neyi varsa iyileştiğini ummuştum yalnızca. O beni öyle güzel öpmüştü ki, gerçekten iki küçük çocuğun hak ettiği gibi bir yaşam süreceğimize inandım. Öyle de olacaktı.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberry milk • jjk
Fiksi Penggemar''Tüm o güzel anılar ve fotoğraflar... Tutunduğum tek şey.''