Jennie'den...
Jongin'in elini bırakıp hemen yurda doğru koşmaya başladım. Güzel bir elbise giymeliyim. Yurda gelince kapıya yapıştırılmış bir kağıt parçası gördüm. Kağıdı elime aldım.
Jongin seni sevmiyor. Prim için birliktesiniz. Her yerde dispatch olduğu için birlikte iyi bir görünüm sağlamaya çalışıyorsunuz.
Bu kim olabilir ki ? Etrafıma hızlıca baktım. Kimse yoktu. Arkamdan gelen ayak sesleriyle olduğum yerde put gibi kesildim. Kafamı aşağı eğdiğimde gölgenin bana yaklaşmış olduğunu gördüm.
"Doğru değil mi Bayan Kim ?"
Alay dolu sesle hemen arkamı dönmeye çalıştım. Ama arkamda ki gölge elindeki bezi dudaklarımın ve burnumun üzerine bastırdı. Burnumdan nefes almayı bıraktım. Daha fazla dayanamayacağımı anladım. Nefessiz kaldığım için refleks olarak ağzımı açtım ve o garip ilaçlı kokuyu içime çektim. Sesler kulağımda uğuldamaya başladı. Gözlerim yavaş yavaş yetkisini yitiriyordu. Arkamda ki gölge beni kucağını aldığında gür bir şekilde bağırdı.
"İçeridekileri de alın ! "
Hayır demek istedim. Onlara dokunmayın demek istedim. Ama sanki dudaklarım açılmamak için yemin etmiş gibiydiler. Bilincim yavaş yavaş kapanmaya başladığında tek gördüğüm bulanık ve silik bir şekilde 4 siyah adamın Rose, Lisa ve Jisoo unniyi götürüyor olmalarıydı.
5 Saat Sonra...
Ağrıyan başımla kaşlarımı çattım. Birbirine yapışmış olan gözlerimi açmaya çalıştım. En sonunda açmayı başardığım da etrafı bulanık olarak görmeye başladım. Birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım. En sonunda düzgün bir şekilde görmeye başladım. Derin bir nefes aldım. Genzime dolan küf ve sigara kokusu yüzümü buruşturmama neden oldu. Olduğum yere baktım. Tahtadan bir sandalyeye ellerim arkada bağlanmıştım. Dudaklarım bantlı değildi. Etrafıma baktım. Kızları görürüm belki diye. Ama onlar burada değildiler. Küçük kullanılmayan eski bir depo gibiydi burası. Sadece küçük bir havalandırma vardı içeride. Havalandırmanın önünde tozlar uçuşuyordu. Duvarlar eski ve çatlamış, rutubetliydi. Karşımdaki duvar ve tavanın buluştuğu yerden aşağı su damlıyordu. Yan tarafımdaki duvarda eskimiş ve paslanmış demirden bir kapı vardı. Kapının üstü örümcek ağlarıyla doluydu. Tekrar yüzümü buruşturdum. Örümceklerden iğrenirim. Ellerimi arkamdan arka cebime doğru uzatmaya çalıştım. Eğer uzanabilirsem telefonumu alabilirdim. Ama bir sorun var. Ben telefonumu neden arka cebimde hissetmiyorum ? Ah, tabii ya. Ben birini kaçırsam telefonunu almaz mıyım ? Tabii ki de alırım. Korkmaya başladım. Ama bunu kimseye göstermemeliyim. Küçük yanımı görürlerse eğer hep o yönüm üzerinden gidip beni yıkabilirler. Ben bunun olmasına izin veremem.
"Neredeyim ben ?! Kimsiniz siz ?!"
Kapı aniden açıldı. Yerimden sıçradım. Gözlerimi kocaman açarak gelen kişiye baktım. Sadece gözleri belli oluyordu.
"Aah, demek uyandın Jen. Ama bağırmamalısın zaten SatanSoo sana çok kızgın."
Çok komik bir şeymiş gibi kahkaha attı. SatanSoo'da kim ? Bana mı kızgın ? Hadi ama anormal bir antinin elinde miyim ben şimdi ? Ah, inanmıyorum. Karşımda hala gülen kişiyi incelemeye başladım. Belki ufak bir ayrıntı bulur da kaçarım buradan.
Siyah yırtık pantolon, siyah tişört, siyah deri ceket, siyah ayakkabı, siyah maske ve siyah şapkası vardı. Tanrı bilir çorabı bile siyahtır kesin. Sanki benim ayrıntı arayacağımı biliyormuş gibi her şeyi tamdı. Gözlerimi vücudundan çevirip küçük gözlerine çevirdim.
"Siz kimsiniz ? Arkadaşlarım nerede ?"
Dişlerimin arasından konuştum. Sanırım dişlerimi sıkmaktan başım ağrıyordu. Karşımda ki adam daha çok gülmeye başladı. Tanrım, ne kadar çok gülüyor böyle.
"Ah, arkadaşların hmm. Hani şu sarı kahküllü, mor ve pembesi saçlı olan kızları mı kastediyorsun ?"
Sesinde ki alaylı ton sinirimi bozmaya başladı. Sanki beni sinir etmek için gelmişti bu dünyaya. Gözlerinin tam içine baktım.
"Evet. Evet onlar. Onlar nerede ve ne yapıyorlar ?!"
Sağ elin havaya kalırdı. İşaret parmağını dudaklarının üstüne koydu ve 'Şşhht' dedi. Ona sorar gözlerle baktım.
"Fazla yüksek sesle konuşma. SatanSoo diğer odada uyuyor."
Oo'ları uzatarak söylemişti. Sinirim tavan yapmaya başladı. Ben ona onu sormamıştım ki.
"Sana kim sesimi duyacak demedim. Arkadaşlarım nerede ve onlara ne yapıyorsunuz dedim. Anlama kıtlığı mı çekiyorsun ? Ya da burdan oraya ses geç mi gidiyor ?!"
Sanki bunu beklemiyormuş gibi affaladı. Bir adım geri gitti. Ciddi bir ifadeye büründü. Gerçekten ilk kez. Tanrım, çok şükür.
" Bak arkadaşların da senin gibi ayrı odalarda sandalyeye bağlı bir şekilde baygın halde yatıyorlar. Ve gerçekten sana son uyarım. Daha fazla sesini yükseltme. Soo buraya senin sesin yüzünden gelirse sadece sen değil ben de buradan sağ çıkamam. Seni değil kendimi düşünüyorum. Her ne kadar bacak kadar boyu olsa da eli ağır Soo'nun . Anlıyor musun beni ? Ben yokken istediğin kadar bağır çağır ama ben varken asla ama asla bağırma. Yoksa Soo Hyung gelmeden ben senin sesini keserim. Anladın mı ? Anladın mı beni ?!"
Kafamı titreyerek olumlu anlamda salladım. Ben nasıl antilerin eline düştüm böyle ? Sadece ben değil, kızlarda.
Karşımdaki uzun boylu adam bana gülerek baktıktan sonra küflü odadan çıktı. Geriye ben ve tozlar kaldık. Kafamı yere eğdim. Gözyaşlarım benden bağımsız akıyorlar gözlerimden. Ben sadece sıradan bir idolüm.
Kimseye bir şey yapmadığımdan eminim. Çünkü sürekli çalışıyoruz, pratik yapıyoruz, şarkı yazıyoruz. Kendimize bile zor vakit ayırıyoruz. Kime ne yapabiliriz ki ? Sessiz Gözyaşlarım birer hıçkırığa dönüştü. İçli içli bağıra bağıra ağlıyordum artık. Gücüm kalmayınca başım sağ omzuma düştü. Gözlerim yorgunlukla kapandı. Tek dileğim her şeyin birer rüya olmasıydı. Uyandığımda her zamanki gibi odamda köpeğime olmayı diledim.
Lütfen Tanrım, her şey düzelsin. Lütfen...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
U Hurt Me | Kaisoo
Teen Fiction-Seni seviyorum Kai. -Sen benim için fazla masumsun Kyungsoo. .................