Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Kaçmak ya da dövüşmek.
İşte bütün mesele bu. Yanlış karar verirsen;
Evrenin mezesi oldun demektir."
-Alper Canıgüz
(Multimedia; Teoman - Çoban Yıldızı)
-Temmuz 2013-
Çamlıhemşin, RİZE
Reverans yapıyordu o gün söğüt ağaçları. Saygı duyuyorlardı sanki rüzgara. Hoş geldin diyorlardı. "Özlettin."
Griye boyanan gökyüzü, kabartmıştı o gün göğsünü. Bir an önce dökmek istiyor gibiydi yükünü. O kocaman kucağına sığmıyordu artık bulutlar. Şafak sökeli çok olmuştu ancak etraf griydi hala. Yağmur grisi!
Mevsimin yaz olması çok da oralı etmiyordu bulutları. Birbirleriyle kavga eden sevgililer gibi önce yakınlaşıp iç içe geçiyor, sonra yavaşça ayrılıyorlardı. Neyi paylaşamıyorlardı onlar da bilmiyordu. Belki de bir yağmur tanesiydi paylaşılamayan. Minicik bir yağmur tanesi .
Bulutlar bir yağmur tanesi için kavga ededursun. Şimşekler çakmaya, gök gürlemeye ve insanlar yaşamaya..
Kendini aheste aheste yağmura hazırlamaya devam eden doğaya karşın incecik siyah t-shirtüyle koşmaya devam ediyordu Oğuz.
Sancılı bir yolculuğun ardından içine düştüğü dehşete rağmen alabildiğine hızlı koşuyordu.. Hani hissedersiniz ya peşinizdeki yetişecektir size, onun verdiği telaşla daha da hızlandırırsınız adımlarınızı.. Bir süre sonra ileriye doğru zıplıyormuşsunuz gibi gelir size hatta.. İşte tam da öyle koşuyordu Oğuz! Arkasında onun kadar hızlı olmasa da koşan iki adam daha vardı.. Can havliyle koşmadıklarından onların ayakları daha umursamazdı.. Rahatlardı, önünde sonunda kovaladıkları kişiyi yakalayacaklarını düşünen o ayakların sahipleri. Çünkü bu kaçma kovalamanın cereyan ettiği yeri çok küçük yaştan beri biliyorlardı, kovaladıkları kişinin aksine.. Kaçanın bilmediği ise; birazdan önüne bir bitiş'in çıkacağıydı!
Elindeki kutuyu dünyada o an ondan daha değerli başka hiçbir şey yokmuşçasına sımsıkı tutuyordu Oğuz! O kutu asla peşindeki adamların eline geçmemeliydi! En azından can dostuna bunu borçluydu! Fakat kutuyu sımsıkı tutan ellerindeki gücün aksine ayakları yorulmaya başlamıştı.. Tükenmeye yüz tutan enerjisi, makineli tüfek gibi atan kalbi, hızlanan nabzı ona "Dur!" diyordu artık.. "Dur!"
O enerjinin, kalbin ve nabzın sahibinin durmaktan başka çaresi yoktu.. Hızlıca göz attı çevresine, aradığı geniş gövdeli bir ağaçtan başka bir şey değildi.. Kamufle olması gerekiyordu.. Dinlenirken apaçık sergileyemezdi kendini peşindeki adamlara.. Hızlıca taradığı ağaçlardan en geniş gövdeli olan cevize doğru var gücüyle koştu..