H/30

40.2K 2.3K 917
                                    


Burnuma kadar gelmesine gerek yoktu bu nahoş kokunun. Dibimdeydi çünkü. Eğilmeme gerek kalmadan, uzanmadan, hareket etmeden dahi içime kadar dolan nahoş bir kokuydu. Kollarım da, göğsümde dolanan bir koku. Derin'in kokusu. Ve ağırlığı. Varlığı.

Hissedebildiğim nadir şeylerdi bunlar.

Ona dair hissedebildiğim.

Peki ya, teninin yumuşaklığı? Yada pürüzsüzlüğü? Sıcaklığı?

Onlar nasıldı acaba, nasıl hissettiriyordu?

Yutkundum.

Bilemezdim. Hissedemezdim.

Kıpırdanmasıyla kollarımın bağını çözüp sarılışımızı bitirdim. Ne kadar istemesemde. Yüzüne baktığımda kafasını eğmesi gecikmedi. Dudaklarıma dolanan gülümseme isteğiyle elimi kaldırıp çenesine dokundum. Yakındı. Aramızdaki mesafe. Çok yakın.

Kafasını kaldırdığımda hafif pembeleşen yanaklarını seyrettim bir kaç saniye. Sonra gözlerine ulaştı gözlerim. Öylece izledim güzel gözlerini. Hay sikeyim, o çok güzeldi.

Gözlerime baktığında nihayet, gülümsedim. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini benden kaçırdı, tekrar. Gülüşüm daha da büyürken konuşma kararı aldım. Ancak ne desem bilemiyordum.

"Senden çok hoşlanıyorum"

Ağzımdan çıkan kelimelere ben bile gözlerimi büyütürken, Derin hızla gözlerini bana çevirmişti.

"Ve seninle olmak istiyorum"

Ağzıma engel olamıyor muydum? Ben, ben, ne oluyordu bana? Hayır. Bu hissede çok yabancıydım. Konuştuklarıma hakim olamak istemiyordum. Ne konuştuğumu bilmiyordum. Bunu kaçıncı kez söylüyordum? Onu istediğimi? Onla olmak istediğimi?

Söylediklerimin peşi sıra vücudumda isyan bayrağını çekip, korku, endişe ve hissetmemem gereken bütün diğer hislere meydan okurcasına hareketlendi. Hafifçe eğilip Derin'in elini kavradım. Parmaklarım, parmaklarının arasını bulurken söylemek istediklerimi yine beynimde tartmadan söyledim.

"İsteyip istemediğini duymam gerek Bilinmeyen"

Ona hitap etme tarzıma gülerken gözlerini saniyelik olsada kaçırıp tekrar benimkilerle buluşturdu. Kafasını varla yok arasında sallayınca gülümseyip onu yanıma çektim. Yine konuşmamayı tercih etmişti.

"Pekala, bu çok iyi oldu" gülüşümle kendimi bölüp konuşmama devam ettim.

"Bu güzel anı birimizin bozması gerekiyor çünkü sen çok üşüyorsun. Yani bu ben olmalı ve seni evine bırakmalıyım. Tamam mı?"

Cevap gelmeyince ona baktım. Gözlerinde ki daha önce görmediğim bir şekilde beni süzüyor ve gülüyordu. Ona baktığımı fark edince bakışlarını kaçırması bir olmuştu. Gülümseyip "şimdi beni yönlendirmelisin, malum evini bilmiyorum" dedim. Başını salladı. Bakışlarımı ondan çekip yolu seyretmeye karar verdim. En azından utancı geçene kadar.

...

Eve geldiğimde hala yüzümde ki kocaman sırıtışı nasıl yok edeceğimi düşünüyordum. Oturduğu apartmanın altına gelinceye kadar tek kelime dahi etmemişti. Montumu verdikten sonra ise hızla görüşürüz deyip koşarak gitmişti. Bunları hatırlamak tekrar sırıtmamı sağladı. Sanki öncesinde sırıtmıyormuşum gibi.

Evin kapısını kayıp içeri girdim. Montumu çıkarıp portmantoya astığımda salonun kapısından çıkan annem "geldi Kadir" diye babama seslenmişti. Gülümseyip ona doğru ilerlediğimde suratımda ki aptal ifadeyi görüp gülmüştü. Yüzünü tutup yanaklarını öptüğümde suratını ekşitmesi gecikmemişti.

Hissiz || Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin