Denizaltı Efsanesi: U-Boots

356 4 0
                                    

Denizaltıların tarihini inceleyecek bir araştırmacının ilk fark edeceği şeylerden biri, İkinci Dünya Savaşı’ndaki U-Boot’lar kadar düşmana korku veren başka bir denizaltının daha olmadığıdır. Üretildikleri dönemin teknolojik koşullarına göre üstünlükleri ve onlarla karşılaşan düşmanda yarattıkları psikolojik etki düşünülecek olursa, denizaltılardan söz açıldığında akla ilk gelenin U-Boot’lar olması hiç de şaşırtıcı değildir. U-Boot’lar, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Atlantik harekat sahnesindeki en önemli vurucu güçleriydi. İngiltere’nin denizlerdeki üstünlüğünün kırılması ve adaya gelen ikmal yollarının kesilmesi için ellerinde başka vasıta yoktu. Uçakları kısa menzilliydi ve su üstü gemileri Atlantik’te barınamıyordu. Öte yandan müttefiklerin de geniş bir denizaltı filosu olmakla birlikte, bunlar daha çok Pasifik sahnesinde -ve kısmen Akdeniz’de- başarılı oldular; çünkü o yıllarda denizaltılar esas olarak birbirlerine değil su üstü hedeflere karşı etkili olabiliyorlardı. 1940’ın Mayıs ayında, Fransa düştükten sonra bütün ağırlıklarını Dünkerk’de bırakan İngiltere’nin teslim olması beklendi. Zira Fransa’nın işgal edilmesi Almanlara deyim neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan Atlantik’e ulaşma olanağı sağlamıştı. Bu beklenti gerçekleşmeyince hava hücumları yapıldı; ama RAF Luftwaffe’yi püskürtünce Hitler bir süre üzerinde düşündüğü “Denizaslanı Harekatı”nı (İngiltere’nin istilası planı) çaresiz rafa kaldırdı. Führer şimdi gözünü Rusya’ya dikmiş, İngiltere ile uğraşmayı U-Boot’lara bırakmıştı. O güne kadar ikinci derecede bir harekat olarak yürütülen denizaltı savaşları, 1940 yazından itibaren esaslı şekilde başlamış oldu. Bunun bir başka nedeni, Almanların Brest ve Lorient gibi Fransız limanlarını birer denizaltı üssü haline getirmeleri, diğeri de savaş çıktığı an ellerinde yeterli kadar geminin olmamasıydı.

U-Boot’ların Komutanı Türkiye’den! Almanların denizaltı savaşını Büyükamiral Karl Dönitz yönetiyordu. 1914 ile 1916 arasında Türk donanmasında, Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na girmesine neden olan Midilli gemisinde görev yapmış ve 1934 yılında Türk denizaltı filosuna eğitim vermek için tekrar Türkiye’ye gelmiş bir denizciydi. 1916′da denizaltı sınıfına geçmiş ve kısa süre sonra 26 yaşında, en genç denizaltı komutanlarından birisi olmayı başarmıştı. 1918 yılında komutanı olduğu denizaltı ile Akdeniz’de görev yaparken gemisinin hasar görmesi üzerine İngilizlere teslim olmak zorunda kalmış, esir olarak Malta’ya gönderilmişti. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından İngiltere’de bir esir kampına gönderilen Dönitz, ancak Temmuz 1919’da özgürlüğüne kavuşabildi. 1935’te Deniz Kuvvetleri Komutanı Büyük Amiral Erich Raeder tarafından Alman Denizaltı Komutanlığına getirilen Dönitz, 1943 yılının Ocak ayına kadar bu görevini sürdürdü. O tarihte Hitler ile anlaşmazlığa düştüğünden istifa etmek zorunda kalan Erich Raeder’ın yerine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildi. İlk gemisini 1935 yılında inşa eden Alman denizaltı filosu, dört yıl içinde, Dönitz’in komutası altında korkulan bir güç haline geldi. Hitler kendisine büyük itimadı vardı; onu kendisinin yerine geçecek devlet başkanı ilan etmişti. Nitekim Hitler 30 Nisan 1945′de sığınağında intihar ettiğinde, Dönitz 23 Mayıs 1945′de Flensburg’ta müttefiklere teslim olana kadar geçen kısa sürede Nazi Almanya’sının devlet başkanı olacaktı. Dönitz 1936 yılından itibaren hem yazılı hem de sözlü olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na defalarca başvurmuş, çıkacak bir savaşta 300 gemilik bir denizaltı filosu ile Almanya’nın denizlerde üstünlük kuracağını savunmuştu. Ne var ki ne Büyükamiral Raeder, ne Göring ve ne de Hitler denizaltıların bir deniz savaşında ne derece etkili silah olabileceklerini tam olarak kavrayamamışlardı. Dönemin savaş ekonomisini yöneten Göring, eski bir havacı olduğundan önceliği hava kuvvetlerine vermek taraftarıydı. Oysa II. Dünya Savaşı’nın seyri, Dönitz’i bir noktada haklı çıkaracaktı. Eylül 1939’a gelindiğinde Deniz Kuvvetleri Alman ordusunun en zayıf halkasıydı. 1939’a kadar inşa edilen ilk 60 denizaltının çoğu 250-300 tonluk küçük kıyı gemileriydi ve savaş başladığı zaman elinde Atlantik sularına çıkabilecek 600-1100 tonluk gemilerin sayısı 22’yi geçmiyordu. Gemilerin üslerinde, bakımda ve gidiş-dönüş yolunda geçen vakit hesaba katıldığında, ilk yıl Atlantik’te en fazla 5-7 gemi bulunduruyorlardı ki, bununla deniz yollarını kesmeleri olanaksızdı.

İlluminati 2: Tarih ve SiyasetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin