*Medya ile okuyunuz <3 Mutlaka medya ile okuyunuz hatta mutlaka <3
Medya Svrcina-FreeYanılgım maskeli sapığımın beni tuvaletin içine sokarak nefeslenmesi ve ardından özür dilediğini söyleyip sinsice gülerek silah kabzasını boynuma geçirmesiyle yüzüme tokat gibi inmişti.O anda bile keşke yüzünü görebilsem diye vahlandığım için dünyanın en aptal insanıydım.
Karanlık yol kaçıncı virajı sollayarak geçtiğimizi unutturacak derecede uzun ve uzaklarda beliren soluk ışık gibi duygularımızı da karartacak kadar yorucuydu.Wooshik sinirlendiğinde konuşmaz,işine sarılır,yürüyorsa daha hızlı yürür,koşuyorsa daha hızlı koşardı.Arabayı deli gibi sürüşünden
hiç olmadığı kadar sinir duygusuyla bezendiğini anlayabiliyordum."O tokatı bana atmalıydı babam"
Ani bir frenle arabayı durdurmuş ve söylediğimi idrak etmeye çalışmıştı.Bu kadar fedakar ve koruyucu olması hoşuma gitse de sürekli benim yüzümden zarar görüyor olması
canımı sıkıyordu."O kadınla yatıp onu hamile bırakman bir tokattan fazlasını hakediyorsun demekti"
Doğruyu söylüyordu kesinlikle bir tokattan fazlasını hakediyordum.Ve bunun önüne geçmek için babamdan tokat yediği yetmezmiş gibi beni evden kaçırmıştı.Bir abiden fazlası gibi yani annemmiş gibi davranarak kendimi bok gibi hissetmeme sebep oluyordu.Bu yüzden şimdi olduğu gibi ona her sarıldığımda anneme sarılıyormuşum gibi hissediyordum.Ona son kez sarıldığımı bilmiyordum o anlarda.
Tokatın sertliğiyle hala sıcak olan yanağına elimi koyup sırtını elimle sıvazlarken freni patlamış bir kamyonetin bizi altına alacağını
tahmin edemezdim.Kendimi bir sokak arasında bulalı yaklaşık iki saniye olmuştu.Gözlerimi yine aynı kabusun sarsıcı etkisiyle ve burnuma dolan çürük peynir ve idrar karışımını andıran pis kokuyla açmıştım.
Boynum ne kadar tutulmuş olsa da bunu kesinlikle sorgulamıyordum çünkü neden bir çöp konteynırının kenarında hastane kıyafetlerimle uyandığımın cevabı beni ve aklımı kemiren iki sesi daha fazla cezbediyordu.Dudaklarım son hatırladıklarım yüzünden rahatsızca aşağı doğru kıvrılırken midemden gelen ses tüm dikkatimi dağıtmaya yetti.Hava kararmak üzereydi ve ben
en son real şapkalı adam tarafından hastaneden kaçırılmam daha doğrusu tuvalet kabininde bayıltılmam dışında pek bir bilgiye sahip değildim.Neden tutuklanacağım,neden polislerin elinden kaçırıldığım ya da neden bir bilim adamı olmama rağmen kendimi bu sefil olaylar örgüsünün içinde bulduğum konusunda da pek fikrim yoktu. Bu oyunu en başında ben tasarlamıştım. Onu oyun oynamaya davet etmiştim değil mi? Sadece onun yüzünü görmek,kaybedeceğim bir şey olmadığından oyalanmak ve sonunda ölüm varsa göçüp gitmek istemiştim fakat nasıl her şey aleyhime dönmüştü bir türlü kavrayamıyordum.
Tüm düşüncelerim bacaklarımın arasının şiddetle titremesiyle buhar olup uçarken kucağıma bırakılmış telefonu yeni farkediyordum.Titreyen ellerim kucağımdaki telefonu bulurken aklım hala bu saçma paradoksu çözmekle meşguldü.Telefonu açıp kulağıma götürmüş ve birinin beni aydınlatmasını beklemiştim.Fakat pek aydınlanacağım söylenemezdi.